ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA
Orda bir köy var uzakta,
Gitmesek de, gelmesek de
O köy bizim köyümüzdür.
Orada bir bağ var uzakta,
Üzümleri, elmaları var,
Yemesek de, satmasak da
O bağ bizim bağımızdır.
Orda bir yokuş var uzakta,
İnmesek de, çıkmasak da
O yokuş bizim yokuşumuzdur.
Orda bir mezar var,
Gitmesek de, gelmesekte,
O mezar lık bizim mezarlığımızdır.
Orda bir dağ var uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
Serin havasıyla, karıyla,
Beyazlığıyla, sarplığıyla.
Orta Toroslar adıyla,
İnmesekte, Çıkmasakta,
O Toroslar bizim Toroslarımız.
Konya`dan yola çıkarsın yola, gözün alabildiğine düz mü düz, ovanın sıcağını vücudunda hissetmekten ziyade adeta görürsün. Gidersin, gidersin, önce birkaç ağaç görürsün, ardından eski tip evler, benzinlik ve otogar. Çıkışta çölü andıran tepelikler ve askeriyenin yeşillendirdiği küçük ormanlık insanın içini ferahlatır. Orası KARAPINAR`dır. Yine ağaçsız, sağın solun alabildiğine sapsarı, nihayet uzaktan yesillik görünür. Orası YEŞİL EREĞLİ’dir.
Yeşil Ereğli, sanki çöl ortasında bir vaha gibi. Ereğli`den güneye yönelirsin. Yılan gibi uzanan virajlı yollardan bazan süratli, bazen gayet yavaş, bazen eşekle, bazen traktör ile, bazen taksi ile,çoğunluk da dolmuş ile önce Karaköprü`yü, sonra eski adı ile Çerkesköyü`nü, yeni adi ile Belceağaç`ı geçersin, yine ovalık olan İvriz İlköğretmen Okulu`nun düzlüğüne erişirsin. Sarıca Köyü`nün sınırından teğet geçer geçmez tam güneye, Toros Dağlarına yönelirsin, artık Torosların azametini görürsün, hissedersin.
Ziraat, asıl anlamı tarımla ilgili olup bizde yokuşun da, zorluğun da karşılığıdır. Gerek araçlar, gerekse yayalar bu yokuşu adeta tırmanarak İvriz Öğretmen Okuluna erişirler. Öğretmen okulundan sonra Belen’e gelir ve yine tırmanmaya başlarsın, Selahat Dayı’nın Ağılından sonra köyün mezarlığını geçersin ve kendisi küçük, iç dünyası çoook büyük GAYBİ KÖYÜ`ne nihayet varırsın. İvriz, köyümüze yaklaşık iki kilometre uzaklıkta olup iç içe de sayılır.
Köyün geçmişi hakkında geri tarihlere pek gidebilen yok. Bir rivayete göre kaybolmakla ilişkilendirilerek Gaybi olarak köy adlandırılmış. Yerleşim olarak karşılıklı olarak üç tepe üzerine köy oturmuştur. Hele bizim evden baktığın zaman köy ayağının altındadır.
Bir başka anlatıma göre, üç tane Laz bizim köyün olduğu yere gelince kaybolurlar, kaybolmaktan GAYBI olarak kalır ve Durlaz Köyü’nün bulunduğu yerde tekrar görünürler ve „DUR –LAZ“ diye bağırırlar ve köyün adı da Durlaz olarak kalır.
Bir rivayete göre köyün bir kısmı doğudan gelen alevi kökenli, bir kısmı da toroslardan inen yörükler. Bu anlatılanlar uzak geçmişler olup bizim kendi büyüklerimizden bizzat dinlediğimiz, köy dokuz sülaleden oluşmuş ve bu sülaleler ayrı ayrı yerlerden bir araya gelmiş olmalarıdır. Böylece GAYBİ KÖYÜ ortaya çıkmış oluyor. Sülalelerden bazıları, Hüseyinliler, Cafarlılar, Hacıbekirliler, Iskahasanlılar.
Bizim sülale Hüseyinliler ve Cafarlılardan oluşur. Köycülükte sülale ve akraba anlayışı feodalitede olduğu gibidir. Aslında buna köy milliyetçiliği demek daha doğru olur. Sosyal bağlar daha kuvvetlidir, sosyal dayanışma, yardımlaşma, paylaşım, karşılıklı yardımlaşma, tolerans göstermenin anlamı köy ve köylerde bambaşkadır.
Elli yıllık geçmişini iyi bildiğim köyümüzün iç dünyasını biraz anlatmak istiyorum. Türkiye genelinde bazı farklılılar olmakla beraber büyük ölçüde köylerimizin benzerlikleri vardır.
Mustafa Dumlu