Ahlen, 22 Eylül 2014
BİYOGRAFİ….Mösün Dumlu ve Ben
Nerelerden nerelere….
Çocukluk günlerimizden bugünlere……
Saf olarak yaşadığımız dünyalardan sahteciliklerin yumurtladığı günümüze…..
Yaya olarak bile zor görebildiğimiz Ereğli’den….
Uçtuğumuz sözümona modern dünyalara…….
Altmış üç sene, sanki altı yüz seneyi kapsamış, yıllar ay, aylar hafta, haftalar gün, günler saat ve zamanın oldukça hızlı yaşandığı bugünlerimiz.
Eşim, yoldaşım, hayat arkadaşım Mösün’ün doğumundan günümüze kadar yaşadıkları bir aile ortamı olmaktan çok uzak olup daha üç yaşına gelmeden annesinin acı ölümü ile birlikte bir serüven olmuştur. İki öz kardeş, bir analık ama hem anası hem de babası olan ninesi Rahime Çabuk………
Gayet müşfik, sevecen, hiçbir zaman gözyaşı dinmemiş ve genç yaşta kendisinden oldukça yaşlı biri ile evlendirilmiş, kocası ise gayet iyi, sevecen bir aile reisi imiş. (Ben tanımam, önceleri vefat etmiş)….
Yirmi bir yaşında köy güzeli kızının ölümü Rahime Nineyi yıkmış, üstelik ölüm nedeni meçhul, nineyi daha da bir sarsmış.
Torunu Mösün’ü kaybettiği kızı yerine koyarak bakımını üstlenmiş ve on dört yaşına gelene kadar her türlü yoksulluğa rağmen yememiş yedirmiş, her türlü sıkıntısını hep yüreğinde yaşamış. Ve Mösün annesiz iken babasızlığı da yaşamış.
Altmışlı yılların Gaybi Köyü bambaşkaydı. Sosyal daynışma, insanlarımızın insan sevecenliği,
karşılık beklememeksizin yardım etme…….Bütün bu meziyetlerin sonucu köylülerimiz birbirini yalnız bırakmamamaksızın zayıf konumda olanları sürüklemişler beraberlerinde. Elbette o günlerde de hain insanlar vardı ancak köy milliyetçiliğinin verdiği ve feodal ilişkiler kötülüklere meydanı bırakmamamış. Aynı duyguları günümüz Gaybi Köyü için söylemek mümkün değil, zira halahazırda köyümüzde yaşayanlar sürekli olarak köyde adam kalmadı diye şikayetleniyorlar……
Yoksul dönemini köyde ninesinin yanında geçiren eşim on dört yaşından itibaren Almanya’da yaşayan babası yanına alır, ninesi istemese de razı olmak zorundadır. Almanya’ya geldiğinde kardeşi Rahmetli Ferudun babasının yanındaydı. İlk üvey kardeşi ve ikincisi doğduktan sonra Mösün okula gitmesi gerekirken çocukların bakımı ile görevlendirilir, böylece Almaya’daki okuma ve buna ilişkin olarak meslek hayatı temelinden yok edilir.
Maalesef, yetmişli yılların başlangıcında Almaya’da olan çocukların meslek edinmeleri oldukça basit, garantili idi. Bu şans kendisine tanınmadığı gibi çocuk bakıcısı olmuş. Oysa güzel bir meslek edinseydi belki bambaşka daha da iyi bir evlilik yapma şansı olacaktı, hayatının gidişatı tamamen değişmiş olabilirdi…..Bütün bunlar bilinmediği için yazıyorum ki kendi çocukları analarının hangi şartlarda bugünlere geldiğini bilsinler.
Rahmetli Ferudun’un vefatı ile Mösün’ün evliliği bir anlamda sözkonusu oluyor.Bu arada on sekiz yaşını doldurmuş, güzelleşmiş, çocukken yüzüne bakmayanlar imrenmeye başlamış.
Rahmetli Ferudun’nun cenazesi köye geldiğinde rahmetli Fazlı Dayım bana sordu, teklif etti evlenmemizi. Bütün bu olanlardan dayım, aynı zamanda kaynatam (Allah rahmet eylesin) haberdar değildi. Bir şekilde Fazlı Dayım ve eşi Hayriye Halam İsmail Dayım ile konuşmuşlar, dayım da razı olmuş ve böylece uzaktan ben Türkiye’de Mösün Almanya’da olmak üzere nişanlandık. Allah dayılarım İsmail ve Fazlı ve Hayriye Halamdan razı olsun, zira her türlü oyunlara entrikalara karşı çok mutlu bir aile kurduk, mutluğumuz devam ediyor ve edecek de……
1974 yılı ağustos ayında evlendik, bir ay beraber kaldıktan sonra dayım benim de arzumla Mösün’ü geri Almanya’ya götürdü, akabinde ben de işçi ailesi olarak gidecektim. İşçi olmadığında dolayı beni hemen isteyemediler v eben geri dönmesini istedim, döndü de….Altı aya yakın bir beraberlikten sonra ben üniversite sınavlarına katıldım, yıl 1976 ve Mösün’ü geri babasının yanına gönderdim. Bu arada büyük kızmız İlknur Almanya#da dünyaya gelmişti. İlknur’u Hayriye Halama biraktık, Mösün Almanya’ya v eben de Ankara’ya ANKARA DEVLET MİMARLlK AKADEMİSİNE başladım.
Evliliğimizin zor günlerini yaşamaya başladık her üçümüz de. O yılların üniversitedeki sağ-sol olayları oldukça yoğundu, her gün kelle koltukta okula gidip geliyordum. Bir anlamda günübirlik yaşıyor muyum, her an bir ölüm korkusu…….hayatımdaki unutamıyacağım yıllar…
Dört senelik akademiye ancak on dört ay devam edebildim, zaten okulu bombaladılar sekiz ay tamamen kapalı kaldı. 1977 yılı, meşhur 1 Mayıs, ben Ankara’dayım, İstanbul’a gidemedim. Bu arada Mösün Amanya’ya çalışmaya başladı. Bu nedenle üniversiteye Almanya’da devam etme fikri geldi, dil kurslarından sonra yapay geçiş yapma olanağım vardı ve 1978 yılı eylül ayında geldim Almanya’ya…..
Almanya’ya gelmem bazı sorunları da beraberinde getirdi. Aslında gelme işi hic hesapta yoktu ama mecbur kaldım gelmeye. Geri dönmem için rahmetli dayım çok israr etti, bu arada İlknur iki yaşına gelmişti, ben evdeydim, çalışma izinim olmadığı için evi bekliyordum. Dayımla olan ilişkilerimiz kopmuştu. Mösün halı Fabrikası Falke’de çalışıyordu ve benim de erkek olarak çok zoruma gidiyordu. Maddi olanaklar oldukça kötüydü, ayda beşyüz DM civarında para ile geçinmek zorundaydık. Üstelik sözümona iki kardeşim de Berlin’delerdi. Bu nedenle hep evi bekledim. Değil üniversiteye gidebilmek, geçim sıkıntısı yaşıyorduk. Hiç kimseden yardım görmedik, ta ki Mösün’ün babasına çektiği kredi bitene kadar. O kredi işini de yıllar sonra öğrendim.
Dil sorunum olmasına rağmen 1978 ekim ayında ehliyet almak üzere yazıldım ve mart ayında ehliyeti alabildim dil sorunum olmasına rağmen. Bu arada öğretmenlik mesleğimi alabilmek üzere Essen Başkonsolosluğuna ve Bidenkopf Milli Eğitim Müdürlüğüne dilekçe ile müracaat ettim. Her iki makamdan da olumlu yanıt aldım ama ben konsolosluk aracılığı ile Münster Milli Eğitim üst makamına davet edildim. Bu arada ormanda çalışmaya başlamıştım.
Randevu günü ormanda çalışan arkadaşları arabamla Winterber’e götürmek üzere erkence kalktım, heyecandan olacak, kaza yaptım. Tercüman olarak bir Adanalı arkadaş yanımda gelecekti ama ben kaza yaptım, Allah razı olsun arkadaş arabası ile beni Schmallenberg’den Münster’e getirdi götürdü. 150 DM verdim sadece. Bu arada alay ediliyordum „ögretmenlik alamazsın, Türkiye’den binlerce öğretmen getiriliyormuş „ diye…………!!!!!!!!!!
Bakanlık müsteşarı bayan Uluşberger ile makamında randevuya yetiştim araba kazasına rağmen. Yüzümde çizikler vardı, kaza yaptığım her haliyle belliydi. Müsteşar tercüman arkadaşı konuşturmadı, ben birazcık Almanca öğrenmiştim, kendimi de hazırlamıştım, zira kimseden yardım gelmeyeceği kesindi. Ve on bir ayımı doldurmak üzere iken öğretmenliğimi almıştım……..
Bütün bu on bir aydaki yaşadıklarımı ve başardıklarımı her türlü sıkıntıya rağmen çok değer verdiğim hayat arkadaşım Mösün’e borçluyum. Hiç kimsenin sözüne kulak asmadı, aynı zamanda çalışıyordu ve ikinci kızımız Ilgün’e hamileydi. Bu arada anam rahmetli vefat etmişti, ağlayamadım bile, Türkiye’ye gitmek için maddi olanaklarımız yoktu, hamileydi…..Beraberce her sorunun üzerinden geldik. Bir Allah’ın kulu anan öldü diye başsağlığına gelmedi, rahmetli dayım dahil….
1979 yılı ağustos ayında Ahlen Şehrinde göreve başladım. Ahlen’e geldiğimde saçlarım alnımdan itibaren vardı. İki yıl içerisinde kafamda saç kalmadı. Dişler ona keza……
(Yazının devamı gelecek)