GAYBİ KÖYÜ
Ahlen, 04.12.2008
Gaybi Köyü,Ereğli`ye on beş kilometre uzaklıkta, İç Anadolu`nun Akdeniz Bölgesiyle sınırda, Toros Dağlarının eteğinde kurulmuş küçük bir dağ köyüdür. Ereğli'nin rakımı 1050 metre civarında olup köyümüzün rakımı da takriben 1200-1300 metredir. Yerleşim olarak Torosların eteğinde, tepecikler arasında kalmış sadece kuzeydoğusu biraz açıktır. Bu nedenle cep telefonları pek çalışmaz.
Köyün en yüksek yerinde Şükrü Emmimin Ali`nin evinden köye adeta kuşbakışı yapılır. Bura ile köyün en aşağısındaki evin yükseklik farkı ikiyüz metreden fazladır. Hatta sabahları, en yukarıda beş dakika önce olur denebilir. Yerleşim olarak oldukça engebeli bir yerleşim birimi olup araçlarla evlere yanaşmak pek kolay değildir. Bizim ev de oldukça köyün en yüksek yerlerinden olan kayalıkların üzerine yapılmış olup çocukluğumdan beri buna hep sevinmişimdir. Bahar aylarında akşamları çayın suyunun o gür akışı, çağlayışı, yaz aylarında ikindiden sonra balkona oturup çay içilmesi, eş-dost-arkadaş ve büyüklerle sohbet edilmesi, camiönünün-kahve önünün seyredilmesi, gelip geçen vasıtaların görülmesi....bunlar çok güzel zevklerimdendi.
O küçücük köyde yaşayan insanların büyük dünyaları vardı ve hala vardır. Dışarılardan gelenler köye girdikten sonra adeta yeniden herşeylerinden arınırlar, insancıl duygularını tazelerler. İnsancıl duygularının yüksekliği kadar okuma-yazma oranı da yüksektir. İnsanları temiz ama saf değildir. Gururlu ve mağrur oldukları kadar alçakgönüllüdürler. Bu duygu ve düşüncelerimi, İVRİZ ÖĞRETMEN OKULUNDAN gelmiş geçmiş öğrenci-öğretmen-bütün personalın paylaşacağını zannediyorum.
Köyümüzün kuruluşundan bu yana Türkiye genelindeki bildiğimiz geleneksel misafirperverlikten öte bir misafirlik, konukseverlik anlayışının olduğunu söylersem mübala etmiş olmam, bununla da gurur duyarım. Kuzeyimizde Büyük Dedeköyü, kuzeybatımızda İvriz (Aydınkent) Köyü, Durlaz ve güneyde Sarıca, Yazlık, doğuda Berendi köyleri ile komşuyuz. Bütün bu komşu köylerden farklı yönlerimizin olduğunu söyleyebilirim.
Köyümüzde düğünlerimizi de, acılarımızı da beraber paylaşırız. Karşılıklı tolerans, sevgi ve saygı yüksek değerlerimizdir.
Ciddi olarak ne bir cinayet işlenmiştir, ne de kavga olmuştur. Siyasi olarak okulları adeta takip etmiştir. Sol görüş, altmışlı yıllardan itibaren bütün köyde hakim olmuştur, ancak değişik siyasi görüşe sahip olan insanlara saygı duyulmuştur. Siyasi olarak ne kadar sol görüşe angaje olduysak, o oranda da dine saygı duyulmuştur, her ne kadar tanındığımız kadar çevremizde bu yönde olumsuz duyumlar , olgular oluşmuş ise de.
Çocukluğumuzda şehri (Ereğli) görmek, şehre gitmek bütün çocuklar için hayal gibi bir şeydi. Karataşlara giderek şehri görmeye çalışırdık ki boz bulanık oldukça sisli bir şehri uzaktan seyretmeye çalışırdık. Babalarımızın şehirden eşeklerle akşama doğru dönmelerini beklemek hepimiz için ayrı bir eğlenceydi.
Sabahları kalktığımda Göveşliği (Güveşlik) görmemek, çıplak olan Toros Dağlarını seyretmemek mümkün değildi. Çook uzaklarda oldukça yüksek olan ve yaz-kış beyaza bürünmüş AYDOS DAĞINI yaz aylarında görebilmek için adeta bakardık. Sanki Aydos`u görünce serinlemiş gibi olurduk. Yakada (tepe) yatan koyunları sağmaya gittiğimizde suyu ve Aydos`u biraz daha çok severdik.
Anlatması zor, yaşam şartları zor GAYBİ KÖYÜMÜZ.
Mustafa Dumlu
Gaybi Köyü ve Kuruluşu Ahlen, 21 Aralık 2008
Köyümüz Gaybi’nin kuruluşu ile ilgili çok araştırma yapmama rağmen yazılı bir kaynağa maalesef ulaşamadım…..Bütün yazdığım ve yazdıklarım köyümüz büyüklerinden duyduklarım ve anlatımlardır. Elinde bilgisi ve belgesi olanlar var ise yardımcı olmalarını önemle rica ederim.
Günümüzde de görüldüğü gibi köyümüz üç tepeciğin eteklerinde, Göveşlik ve tepeciklerin arasında geçen vadiciğin kenarında kurulmuş. İilginç olan yanı; tepelerin eteğinde kurulmasına karşın heyelan ve çığ gibi tabii afetlere maruz kalmamıştır, yani kurucular aslında çok akıllık yapmışlar bana göre.
İkinci ilginç yanı ise; köyümüz Torosların sarp olan eteklerinde sırtını adeta sağlama alırcasına kurulmuş olup yolun devamı yoktur,bizden sonra yol komşu köyde yol biter. Bir nevi tabii bir koruma altına alınmıştır. Bu meyanda ister istemez düşünüyorum, acaba geçmişimiz aleviliğe mi dayanıyor, böylece saldırılardan kendini mi korumuş oluyor. Bir rivayete göre Aydın tarafından gelen yörükler olarak köy kurulmuş. Bir rivayete göre ise Antalya-Elmalı’da Abdal Musa’nın oğlu „Gayb“ ava çıkar ve kaybolur, olasıdır ki Torosları aşarak köyümüzün bulunduğu yeri yerleşke olarak seçme olasılığı…Öyle veya böyle kökenimizin yörüklüğe dayandığını düşünüyorum.
Yine başka bir rivayete göre ; üç adam geldikleri yer her neresi ise köyümüzün bulunduğu yerde kaybolmuş, kaybolmaktan Gaybi Köyü olarak kurulmuş olması. Bu üç adam Durlaz Köyü’nde görülürler ve DUR LAZ derler, köyün adı „Durlaz“ olarak adlandırılır.Elbette bunlar anlatimdır, bir belgesi yoktur
Köyümüzün kuruluş tarihi ile ilgili olarak rahmetlik anama anlattıklarına bakarak en az iki yüz – iki yüz elli sene geriye gidebiliyorum. Nebi Dedem anamın babası ve onun babası mülazım imiş. 18 sene askerlik yapmiş , altı sene de bir kere izine gelebilmiş ve Yemen Ellerinde kalmış. ( Ne işi vardı Osmanlının oralarda, sana ait olamıyacak topraklarda kimin için savaştı, kime kazandı-hizmet etti ) . Bu yaşanmışlıklar en az iki yüz sene geriye götürür.
Yine benim bizzat yaşadığım yaşayan tarih ; „Gara Halil (Kara Halil) ve lakabı ile „Cücü İbrahim „ İbrahim Ege vardı. Bu insanlar Balkan savaşlarını yaşamış insanlardır. Savaş yıllarında yaşadıkları kıtlıkları ve neleri yemek zorunda kaldıklarını anlatırlardı. İlkokul öğretmenlerimiz sınıfa tarihi anlatmaları için derslere getirirlerdi.
Köyümüz dokuz sülaleden oluşur. Başta EFELER, HÜSEYİNLİLER, POFİLİLER, CAFARLlLAR, HACl BEKİRLİLER, lSKASANLAR, ÇABUKLAR, ALACALAR….
Sülaleler değişik yerlerden köye gelmişler. Örneğin, Kızılkisleden, Sarsıdan, Hatabeyden, Ballık, Kepez ve benzeri yerler…
İlk yerleşim yeri, Pofiliiler ve Efeler köyümüzün en aşağı yeri yokuşun başından itibaren Dedeköyden gelen pınarın suyu boyuncadır. Bu pınarın suyu haftatada iki gün bizim köye akar, beş günü Dedeköy içindir. Dört yüz sene öncesinden padişah fermanı olduğunu Dedeköyden Azmi Tuncay söyledi, bizzat fermanı gördüğünü de teyit etti.
Köyümüz kurulmaz öncesinden en az üç yerleşim yeri günümüzde de bilinmektedir.
YENİCE KÖY: Gulam Mevkii’ne giderken ikinci yokuştan önceki yerdir.
AĞlLÖNÜ: Yeniceköy ile yanyanadır.
YAKAKÖY: Belen dediğimiz yerin bitimindeki yer olup Sütünlü Tepesi ile anılır.
Büyük bir ihtimalle her üç yerleşkenin de mezarlığı ağılların olduğu yerdeki bugünümüzde sağlık merkezi binasının yapıldığı yerdir. Çocukluğumda kuzu ve goç gütmeye YAKAKÖYE giderken bu mezarlığın içinden geçerdim, çok eski mezar taşları görülürdü.
Kendine yeterli olan arazisi ve merası ile köylülerimiz uzun yıllar öncesinde kendi yağı ile kavrulabilcek kadar geçim standartlarına sahip olmalı diye düşünürüm. Zira geçmişimizden benim yaşadklarım, fakir olmamıza rağmen kimseye de muhtaç değildik. Elbette lüks yaşamımız yoktu ama hayvancılık oldukça yoğun olarak yapılırdı. Büyükbaş ve küçükbaş olamak üzere bin beş yüz – iki bin civarında koyun ve sığırlar sürü halinde dağa otlatmaya götürülürdü.
Sebze ve meyvecilik ona keza, elvan çeşit meyveler, her çeşidi ve şu anda maalesef çoğu tür meyveler tamamamen kayboldu. Sebzecilik ona keza her türlüsü fazlası yetiştirirdi.
Hububatlar, her ne kadar verimi yüksek olmasa da her hane kendi harmanını kaldırır, harmanı olmayanlar ise orakla ekin biçerek yiyecek buğdayını temin ederdi.
Köyümüzün kurluş yeri bir çanağı andırır. Ben üç tepe üzerine kurulu köy olarak adlandırdım, zira bir ucu GARA DAŞLARA, bir ucu eski davar yatağına diğer ucu mezarlığa dayanır. Eski yıllarını bilemiyorum ama şimdiki haliyle çoğunluk akarın üst tarafında tepelere yönelik yerleşmiştir Bağları, bahçeleri ve tarlaları köyün dışında olup başta GULAM , DOLAY, YAKAKÖY, YENİCEKÖY, ÇAKlLARASl, GÖVEŞLİK, MEZARLlK BAĞl,,,,,tarlaları……ALAN, YAZLlKÜSTÜ, HARAMOĞLU, KARATEPE…..
Atalarımız bu tarla ve bağ-bahçeleri işlemişler, zamanında yani eskilerde köye yeten bu araziler benim çocukluk yıllarımdan itibaren köy nüfusune yetmez olur oldu. Böylece yavaş yavaş ama emin adımlarla köy dışarı nüfus vermeye başladı. 120 hane civarında olan köyümüzde çocukluk yıllarımda iki kahve vardı, nüfüsü sanırım en yüksek seviyesinde idi ve bizim ilkokul devre arkadaşlarımız oldukça kalabalıktı. Önce başta Ereğli olmak üzere dışa göç başladı, Almanya’ya işçi gönderimi ile birlikte göç iyice hızlandı. Şu anki nüfusu elli sene öncesine göre kıyaslanamayacak kadar az.
Köyümüzün köklü bir geçmişinin olduğunu düşünüyorum ve geçmişini bilerek veya bilmeyerek yaşayarak beraberinde getirmiş. Küçücük ve daracık damlı evlerde nice insanlar geldi geçti. Bizzat günümüze kadar yaşadığım altmış seneye yakin senelere baktığımda insanlarımızda büyük kayde değer erezyona uğramış durumundan söz etmek sözkonusu değil. Değişim, diyalektiğin gerektiği şekilde olmuş ama insanları arasında, gerekse dışa karşı olumsuzluktan sözkonusu değildir. Üstelik köylülerimiz ülkenin hemen hemen her şehrinde yeleşik.
Oldum olası köyümüzde alkol alınır, özellikle düğünlerde. Bunu övünmek için yazmıyorum, sadece olan yaşantımızı söylüyorum. Ülkemiz geneline göre fazla alkol alınır, ama yanısıra rahatlıkla söyleyebilirim ki alkol durumundan dolayı ne bir kavga ne de göze batar bir olay olmuştur. Tam tersi olarak siyasilerin dini sömürü düzenlerine karşı şiddetle karşı koymuşlardır. ARTl olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, farklı siyasi görüşleri de olsa tepki gösterilmez, dindarlara saygı duyulur ama dincileri kimse dinlemez. Bütün bunları köyümüze ait bir meziyet olarak görüyorum. Köylere has milliyetçiliği olabilir ama genelinde sosyal demokrat ve sol anlayışın hakim olduğunu söyleyebilirim.
Aslımız neslimiz, geriye baktığımızda nereden nereye dememek elde değil. Dış dünyaya kapalı bir köy iken şimdilerde nerelere geldik. Her birimiz ayrı ayrı yerlerde. O daracık evlerden bugünlere, insanlarımızın birbirlerine em ilaç oldukları, acısını da sevincini de paylaşabildikleri GAYBİ KÖYÜ, dünya genelinde yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen hala GAYBİ KÖYÜ, bazı büyüklerimizin kaybolacağını söylemelerine rağmen :
Ahlen, 03.02.2012
Gaybi Köyü……..
Gaybi Köyü Gaybi Köyü,
Yüzlerce yılların yıpratamadığı GAYBİ KÖYÜ,
Bilinmez nereden aldı öğüdü,
Kimleri ağırladı, kimleri görmedi,
Hep GAYBİ KÖYÜ……
Saklanmış adeta tepeciklerin arasında,
Göveşliği görürdüm hep güneşin doğmasında,
Meşeliği daha çok bodurdu,
Güneşin batışı bir hazinli,
Tepemizde hep TEPE ENSESİ…..
Eser hep kuzeyden soğuk rüzgarları,
GELİN KAYASl ayrı bir hüzün verirdi nice gelinleri…
Göremezdim DEDEKÖYÜNÜ ayrı bir çukurda,
Yılan gibi uzanan ÇAY bütün özgürlüğüyle,
Ayrı bir çağlardı bahar aylarında,
Tepelerin arasında saklanmış GAYBİ KÖYÜ……..
Kerpiç evleri dayamışlar sırt sırta,
Duyardım arasıra çocuk sesleri zifiri karanlıkta,
Belli olurdu ayak izleri hep karda,
Yardımlaşmaya hazırdı insanları darda,
Düğünde, dernekte bağda-dağda,
Acılarını paylaşımlarında,
Hep GAYBİ KÖYÜ……
Hayvanları çok hep dağlarda,
Hıra kalmış koyunları güderdim bağlarda,
Ceviz-mucuk oynardık yollarda,
Çelik-çomak, billi oynamak çocuklarla,
İlkokulumuzda yeli malı haftalarıyla,
Arasıra büyüklerimizin iltifatlarıyla,
GAYBİ KÖYÜ hep GAYBİ KÖYÜ……
Yazılsaydı tarihi sığmazdı kitaplara,
Saat yoktu kulak verilirdi ramazanlarda ezanlara,
Öldüğünde bir hüzünlü olurdu verilen selalara,
Korkarak gittiğim düğünlere,
Ayrı olurdu sonbahardaki yorucu telaşlarına……
Yine Gaybi Köyü hep Gaybi Köyü……
Renkler verirdi kışın çekilen arabaşlarına,
Davetleri yoktu ev ziyaretlerine,
Yarım ekmekte olsa paylaşmalarına,
Yaşlandıkça söylenen „kara toprak çekti“ sızlanmalarına,
Bayramlarda yapılan büyüklerin ziyaretlerine,
Sevinçlerin de üzüntülerin de paylaşmalarına,
GAYBİ KÖYÜ, yine Gaybi Köyü……..
Kimler geldi kimler geçti unutuldular hep,
Kimi varlıklı kimi yoksullukla,
Yaşlılarımızın tabaka ile cigara sarmalarıyla,
Yavaş yavaş gelişmiş endamlı kızlarıyla,
Şalvarlarıyla oyalı yazmalarıyla,
Nişanlı kızların ördükleri yaygılarıyla,
Düğün pırtısı çıkarılırken olan tatlı telaşlarıyla,
Yavuklusunu gözleyen delikanlıların,
Pınarönünde ki buluşmalarıyla,
Acılarıla-tatlılarıyla,,,
Hep GAYBİ KÖYÜ, Gaybi Köyü…….
Sofralar kuruldu düğünlerimizde,
Yaslar tutuldu ölenlerimizde,
Gençler alımlı alımlı çalımlar yaptıklarıyla,
Olgun yaşlılarımız pek aldırmadıklarıyla,
Anaların ninelerin hep yatıştırmalarıyla,
Kendi yağlarıyla hep kavrulmalarıyla,
Gençlik ölümlerinde hep savrulmalarıyla,
Hep paylaşmalarıyla, bazan ağlaşmalarıyla,
Hep GAYBİ KÖYÜ yine Gaybi Köyü……
Yokluklar içinde hep bir varlık,
Aç iken gösterdi çokları ayrı bir tokluk,
Çok ağıtları oldu yazılmadık,
Yoktur insanlarımızdan hiç anası ağlamadık,
Tamamladılar birbirlerini adeta bir yamalık,
Mutlak yapmıştır köyde herkes bir hamallık,
Yoktur mezarlarımızda taşı yazılmadık,
Yokluk içindeyken sanki herşey güllük gülüstanlık,
Bilirim yoktur hiçbirinde göstermelik,
GAYBİ KÖYÜ, hep Gaybi Köyü…..
Düğünlerimiz oldu hep içerdik,
Dertleşir içimizi dökerdik,
“Emmoğlu,dayoğlu,haloğlu” diyerek yanardık,
Klarnetçi Şükrü çalardı oynardık,
Bazen hüzünlenir ağlardık,
GAYBİ KÖYÜ yine Gaybi Köyü…..
Çocuğu olmadı emmoğlu İbrahim,
Yiğit mi yiğit cesur mu cesur….
Gençlik havaları içli mi içli,
Ömrü geçti Sıtma ile Tepede,
Babası vardı emmim koruyucu melek,
Bir taş vurdu erkence felek,
Boşa giden bunca emek,
Anılır hala GARA MEMED,
Emmimdir anlatırdı rahmetli anam,
Onun için bir koruyucu melek……
Köyümüzün girişindedir mezarlık,
İki yol arasındaki bir üçgen alt ve üstü yolluk,
O kadar insanlar ölmüş sanki bir bolluk,
Bilinmez kimileri gitmiş hep yanık,
Hiç dert yanmamış sanki görmemiş hiç yokluk,
Gelip göre arkasındaki ne çokluk,
Efeleri, Karaları, Çağlarları, Dumluları,
Ve daha niceleri, niceleri…….
Hep Gaybi Köyü…….
Görmüş babam hep yokluk,
Sanıyla anılır hep Karabıyık,
Kolay değil bir değil dokuz analık,
Bırak ayakkabıyı giyemediği bir çarık,
Bol yensin diye yapmış hep karık,
Yetiştirdiği koskoca elmalık,
Cemil Efendiyle yapmış bir ortaklık,
Gulam Mevkii çoğu için bir meydanlık……..
Yazları hep bolluk,
Topaktaşyla, Yakaköy ve Yeniceköyü ile,
Dolay bir tarafta karşısında Çakılarası,
Çayda akarken gür suları,
Baharında bir ayrı,
Hepsi bir arada hep Gaybi Köyü……
Bilmem ne zaman oldu bir köy,
Bir rivayet mi bilmem kimi Kızılkisleden,
Kimileri herhalde Sarsıdan,
Bir rivayet midir bilmem,
Adı GAYB imis Abdal Musa’nın,
Belki yörüklerindeniz Torosların,
Belki de Aydın Yörüklerindeniz……
Dokuz Sülale bir Gaybi Köyü,
Çok benzerdir huyları,
Köycülük yine de ayrı gider sülale sırları,
Soğuk olur Pınarönünün suları,
Belki saklıdır binlerce yıldır sırları,
Eskilere dayanır köyün aşağıları,
Yetimleri öksüzleri ile ,
GaraMemed ile Gara Halili,
Hep Gaybi Köyü …….
Bilirim ben beni beş yaşımdan beri,
Birçokları kazadan gidenleri,
Genci ce yaşlıları,
Saymakla baş olmaz bu zamana kadar ölenleri,
Ararda peşpeşe gidenleri,
Kadınları, kızları, dedeleri, nineleri,
Yazmak gerekirdi birer birer gidenleri,
Kendisi bir tarih hep Gaybi Köyü….
…………..(devamı gelecek bölümde)
Dağları kuru yazları çok sıcak,
Ormanı,ağacı yok altına oturulacak,
Tokmalığı, buçalığı, çiğdemi var sökülecek,
Gecelerinde vardır geveni yakılacak,
Sürüyü götürür çoban bir türküdür tutturacak,
Davara tuz verilir İlayhanda sulanacak,
Davar yatağına geli koyunlar sağılacak,
Köylülük buy a hep bir telaş olacak,
Her yönüyle Gaybi Köyüdür sevielcek……..
Üzüm bağlarımız var karık karık,
Yazları sıcak olur kafalarımızda korumalık,
Atalarımızdan kalma vardır herkeste bir oluk,
Taşınırdı bağlardan üzümler bölük bölük,
Örme sepetlerimiz vardı ayrı bir görmelik,
Satılacak üzümler ayrı kalanı pekmezlik,
Mustafa Dumlu
Ahlen, 06.09.2009
Her Yönüyle Gaybi Köyü – Gaybi Köylü Olabilmek
Bir deniz dalgası misali köy, küçücük derli toplu bir, Toroslara sırtını vermiş, kim demiş ki bu köy kaybolacak, Gaybi Köyü, güya kaybolmaya istinaden ad verilmiş.
Ancak köyümüz için doğurgan bir sıfatı verebiliriz, sadece ben bu yaşıma kadar köyde doğup büyüyüp göç edenleri bilirim, köyden göçmesine rağmen unutmamış, en önemlisi de köy belli bir oranda nüfusunu koruyor.
Kimler geldi kimler geçti,
Kimlere nasip olmadı Pınarönü’nün suyu
Bağlarında gelişmiş birçoklarının huyu
Ağırı, oturaklısı, çayı ve kahvesi,
Unutulmamış nineleri, dayıları,
Halaları, dedeleri ve büyükleri,
Baharlarda gürül gürül akan çayı,
İçilirdi köy kahvehanesinin çayı,
Uzun kış günlerinin arabaşısı, meyvesi,
Her çeşit sininin içinde çerezi,
O tertemiz havası,
Gaybi Köyü, Gaybi Köyü.
Tepe Ensesi Kara Daşları,
Bir vadi içinde kerpiç evleri,
Binlerce yıllık taş ve kayaları,
Taşların arasında çiğdem ve burçalıkları,
Damları süsleyen yuvakları,
Çakılarası, Dolayı ve Yeniceköyü,
Yakaköyü, otlarıyla beslenen koyun ve kuzuları,
Küçük küçük evleri, bu evlerde büyüki haneleri,
Gecelerinde çıra ile gidilen apdesthaneleri,
Helaları,
Gecenin geç saatlerinde anıran eşekleri,
Gün ağarmadan sabahın habercisi horozları,
Kockoca bir çiftlik,
Binlercesi ekmek yemiş, suyunu içmiş,
Kimler gelmiiiiş, kimler geçmiş,
Kaybolmayacak bir Gaybi Köyü.
Köyde evlerin yapımı, yerlerin tesbiti öyle iyi yapılmış ki, o kadar seller gördüm, o kadar çok kar yağan kışlar gördüm, hiçbir ev bunlardan zarar görmemiş. Küçük bi köy olmasına rağmen güney uçtaki hane Hacı Umar; kuzey uçtaki haneleri göremez, sırası ile Uzun Osman’ı, Keremamedi, Şaban Dayımları, Karaağilları ( Kara Haliller), Sadıkları, Tat Abitter Emmimleri, Niyazi’yi, Saramedleri, Pofilileri, Efeleri .
Aynı şekilde batıdan doğuya, yani tepenin eteklerindeki evler Aşağı Köydeki evleri göremez. Hatta bizim ev gibi tepenin eteğindeki evlerin sabahı birez erken olur. Güneş Göveşlikten çıktığı anda sanki bir ok gibi bizim evleri şavkartır, uyumak istesen de uyuyamazsın
Bütün köy evleri kerpiçten olup önceleri çatı yoktu, düz damlardı, şimdilerde evlere çatı yaptırabilenler yaptırıyor, kerpiç evler bizim Ortaanadolu için en ideal bir seçenek. Kışları sıcak ve yazları serin olur. Tabii damların bakımını iyi yapmak, kışları da karını kürümek şartı ile. Evlerin hemen hemen tamamı az veya çok bayırda yapılmış, zemin gayet sağlam, öyle sağlam ki bazı evlerin temeli direk kayanın üzerinden başlar. Bizim ev buna en iyi bir örnek.
Sırt sırta yapılmış evler adeta insanları da birbirine yakınlaştırıyor, birçok evlerin damından damına atlamak mümkün. Ev aralarındaki yollar pek geniş sayılmaz, eskiden bazı evlere giden yollar kayalıktı, mesela bizim eve giden yol, ayrıca yokuşu ile. İnsanlar gerçekten o fiziki şartlara alışıyor, iyi de oluyor dersem mübalağa etmiş olmam. Bu coğrafi yapı şartları bizi çocukluktan itibaren öyle geliştirdi ki düz yolda gider gibi iner çıkardık o yokuşları.
Bir tarafta Kara Memed Emmim,
Öbür tarafta Kambur Mustafa Emmim,
Ortalarında Kalmış Amad Alilerin Kazım Dayım,
Komşusu Kör Nazif Emmim,
Sesizliğiyle Kör Yusuf Emmi,
Biçerler karşısında koskoca fırdolayı çevrilmiş heybetli avlusuyla,
Koca ali Koca ali, gerçekten Koca Aliydi, heybetli görünüşüyle hep korkardım.
Yavaş yavaş Camiönüne gelirsin, meydanlık, Pazar yeri, görüşme yeri, durak, yolların ayrıldığı ve birleştiği yer, düğüm noktası, gerekirse niza yeri, cenazelerin uğurlandığı yer, karşılama ve uğurlama yeri, tanışma ve buluşma yeri, yeri…………
Gaybi Köyü eşittir Camiönü dersek yanlış olmaz. Beş ana yöne ayrılan yollardan en önemlisi Ereğli’ye ayrılan yol, ters istikameti Dedeköyü’ne devam eder. Yol üzerinde bir üzüm var ki asırlık, kaç yaşında olduğunu bilen yok. Ama yüz seneden itibaren düşünmek yanlış değildir. Motorcuların (Ahmet Dayı) üzümü, motor ve dolmuşculuğu ben beni bildim bileli var, köyümüze ilk olarak traktörü, dolmuşu, hatta otobüsü getirmiştir. Bütün aile araba ile uğraşıyor diyebiliriz.
Otuz sene öncesinde köydeki hanelerin evlerinin yerleri tam yerleşikti. Dışa pek açık olmayan, kendi yağı ile kavrulan köyümüzdeki hane sahiplerinin de belli özellikleri belirgin olarak yaşanırdı. Kışları kahvehaneye gelenler ve gelmeyenler, yazları Camiönünde belli yerlere oturmaya alışık olanlar, gelen geçene selam vererek konuşmaya sohbete alışkınlardı.
Bir nevi, olan olanakları zorlayarak yaşanan günleri süslemeye çalışırlardı. Biz küçükler ve gençler o günlerde kahvehaneye gidemezdik, şayet kahvehaneye babalarımızı veya bir büyüğü çağırmamız gerekirse buna sevinirdik. Daha öncelerinde çay içebilmek ayrı bir olaydı.
Biz küçüklerin korktuğum veya çekindiği büyüklerimiz olurdu. Mülayim olan büyüklerle rahat konuşurduk. Benim bu anlamda anımsadığım Mucuk Neşet ve kardeşi Ömer, şakacsıyla Mehmet Ali Dayı, Nebi Dayı, Gambur Mustafa Emmi ve diğerleri……..
Gulam ve Durlaz’a giden yolun ters istikameti yukarı mahalleye, bir başka deyişle Ağılönü, bizim eve ve nihayeti Ali Emmi’de bulur. Yine Camiönünden Kara Halillere, Uzun Osman ve Kambur Mustafa Emmimde son bulur, son bulmadan önce mezarlığın üzerindeki yolla kesişir.
Dedeköyü yolu üzerinden tekrar iki ayrı yol, başta Menduh Dayımlar olmak üzere Sübbü Emmime kadar gider. Hemen okul binamızın yanından Ziya Emmim, Çolaliler, Goca Vahdiler ve Kara Memed Emmimin evinde son bulur.
Değirmenbaşı yolu üzerinden Memiş Hüseyin ve Karakurtlara kadar giden yol parelel olarak Tahtaköprü ve Çakılarası tarafında bağı bahçesi olanlar için yoğun kullanılır.
Topal Ayşe nenemle sessiz Fazlı Dayım,
Gardaşı İvrizliler tarafından yenmiş Mustafa dayım,
Çoğunluk sesini hep duyduğum Gara Adem Dayım,
Komşu Motorcu Ahmetle Hamşır Halil,
Sessiz ve becerisi ile Gambır Hasan Emmim,
Hiç unutulur mu şakası ve takılması ile Topal Hüseyin,
Hep bastonuyla Hara Halil Emmi ve Cücü İbrahim Emmi,
Vay emmim vay, avukat gibi, hazır cevap Durmuş Ali Emmim,
Hasret gitmiş bir çocuğa, bir o kadar da ıhmmmm, ıhmmmm Sübbü Emmim,
Komşu Şükrü Emmim, „ gız avraat „ sesiyle,
Hiç unutulur mu Mucuk bekir meşhur sessizliğiyle,
Galender mi galender, Mucuk Umarla Mucuk neşet,
Mülayim mi mülayım doymaz sohbetiyle,
Karacalar çabuk ayrıldı köyden, fazla bilmemem,
Çok severdim Topal Dudu Halayı,
Çok ağlardı „Üsünüm üsünüm „ diye yanayı,
Keramede deriz enişte, üç çocukla bir,
Pek çevikti teyzem Sayme,
Kim ne derse desin sevişidiler anam rahmetli ile,
Pek ustaydı dayım Şaban, lakabı Gök Şaban,
Efelerin Efesi, Celalettin Efe,
Hem Türkçesiyle, hem kuran okumasıyla,
Tanımam ben bir başka insanı,
Hayatını çocuklarına adayanı,
Ömrü billah çalışmasıyla,
Nalet olsun galenderlik, yoksulluk,
Daha niceleri böyle geçti, yok bolluk
Her biri sayfalar dolusu bir romanlık.
Çok eskilerde köy olan Yakaköy, Yeniceköy ve Ağılönü büyük bir ihtimalle bir şekilde köyümüzü oluşturmuşlar diye düşünüyorum. Kızılkisle ve Ballık tarafından da gelenler kesin. Yüzyılların hafızalara kazıdığı, yaşattığı olaylar köyümüz insanını ve bu insanların dokuz süleleden oluştuğu belli olsa da bu insanlar, yani köyün tamamı kız alıp vererek bir sülale haline dönüşmüş, akrabalık bağları ile birbirine bağlanmışlardır.
Son otuz yılda, dışarıya gidenler de olsa, dışarıdan gelenler de olsa, ayrıca damat veya kız gelin verme-alma şekliyle de olsa bir çekirdek olarak köy özünü korumuştur.Gaybi Köyünden çıkan insanlar köyü sevmese de geçmişleri köyde huzurda olup o duygu da insanları bir şekilde bağlıyor. Çekirdek, öz diye nitelediğim daimi köyde oturanlar geleneksel misafirperverliklerini, hala köylerde yaşayan insanlığı yaşatıyorlar. Bütün bu duygular dışarıdan gelen insanları da Gaybi Köylü yapıyor.
Gurur duyduğum en büyük bir özelliği de, insanlarının kibirli ve anurlu olmaması, artı öyle olanları da dışlaması. İnsanları fakir de olsa birilerinden istifade etmek için yalakalık yapmaz. Aralarında yapılan şakalar şaka niteliğini hiçbir zaman yitirmez. Çocukluğumdaki gördüğüm ve yaşadığım sosyal olma hali hala aynı şekilde devam eder. Ekonomik zor şartlara rağmen öz benlik aynen devam eder. Ciddi olarak yaşanmış bir kavgayı hatırlamam, kırgınlıklar ve dargınlıklar zaman zaman yaşanmıştır, yaşanabilir de. Önemli olan kırıcı olmamak. Kimsenin gözü kimsenin malında olmamıştır, hırsızlık ve benzeri adi olayları hiç duymadım.
Ancak son senelerde duyduğum bazı olaylara gerçekten üzüldüm. Dışarıdan, özellikle Durlaz tarafından köyün bahçelerine gelip ihtiyaçlarını babasının malıymış gibi temin edip gidenler oluyormuş.
Son olarak, köylülerimizden ve ilgi duyanlardan köyümüz sitesi diye yazı ve anılarını yazıp göndermelerini bekliyorum.
Gerek bana gelen mesajlardan, gerekse internet üzeri karşılıklı olarak hasretlerini yazışarak giderenler azımsınmayacak kadar çok. Arzu ederdim ki anısını bu sayfada herkesle beraber paylaşalım. Ne yazık ki bugüne kadar sayfa için özel yazanlar olmadı.
Gaybi Köyü ruhunu paylaşalım……
Mustafa Dumlu