Ahlen, 27 Ocak 2018
Sevenler sevilenler Candan olan canlar……
sevilerek geldik bu dünyaya
doğallığın tam içinde
toprakla haşır neşir oldum
bağ-bahçe
inek-tana
koyun-kuzu
ve
köyümüz gaybi insanları
…………………………..
herşey doğaldı
suyu PlNARÖNÜNDEN
toprağımsı kokan testilerden içerdik
yokuş yukarı-aşağı
genç kızlar su testileri ile
utanarak geçerken CAMİÖNÜNDEN
bakardı gençler
kız beğenilecek
görülecek
şehir (Ereğli) yi görmezdik pek
sanki kapalı bir kutu
köyümüz gaybide
kavrulurduk kendi yağımızla
yetiyorduk birbirimize
kışımız bir ayrı güzelken
rengarenk baharı beklerdik
oldukça yazları
sonbahardı zenginliğimiz………………
…………………………………………
haftalarca göçerdik ekin tarlalarına
ekşi elma, su ve karpuzdu hep arzumuz
yatarken ayışığında
sayardık adeta yıldızları
yaşarken güzel hayallerimizi
hep pozitiftik
bir yanda yokluk içindeyken
zengindik
biribirimizi tamamlarken
korkmazdık biribirimizi kollarken
kötülükler uğramazdı köyümüze
herbirimiz birer bekçi iken
yetim ve öksüzlüğü tanımazdık
herbirimiz hem ana ve baba iken
yamuklar uğrayamazdı köyümüze
her birimiz dosdoğru iken
kurulurdu düğün-dernek
eğlenirken hepimiz
ağıtlar yakardık birimizi kaybetmişken
sükut olurdu her taraf
söylenmezken türküler
susardı radyolar
…………………………………
bulunmazdı herkesin cebinde para
görmedim hiç övüneni
bol kesesi dolu iken
dopdolu kahvehanemiz
kışları
sobasının etrafında
yazlarının ayrı olurdu sefası
oturmuşken çevresinde
kahvehanenin etrafında
ama bir kaya üzerinde
ama yerde
ters oturarak
hava yaparken de bazı bazıları…………
…………………………..
severdik biribrimizi
iyisiyle eksikliğiyle
bağlamıştı toprak bizi bize
doğaldık olduğunca
fakir iken zengindik olabildiğince
sever ve sevecendik olabildiğince
pek göremez iken paracıkları
dopdoluydu keseciklerimiz
ve
tüm güzellikleriyle
gaybi köyümüz
bilemem bugünlerini
anlattım ben
hep yaşdıklarımı….
………………………..
güllük gülüstanlıktı bağ ve bahçelerimiz
bereket akardı her bir babdan
boa gönderilmezdi
yoldan gelen ve geçenler
göçülürdü güzün başlara
bereketlenirken
pekmezi-bandırması
serin sonbahar akşamları
neşelenirdik
yakılan ocak başları…
mustafa dumlu