Ahlen, 16.11.2009
Siyah Önlükler, Beyaz Yakalar ve Kurdelalar
Cıvıl cıvıl koşarak okula sevinçle gelen çocuklar, herbiri hangi biri hangi düşünce ve duyguyla geliyorlardı……..
Köyümüzde daha ilkokula başlamadan okula gidiyormuşcasına coşkusunu yaşadığımı gayet iyi hatırlarım. Hangi olay ve duygular beni ilkokula karşı daha başlamadan okula başlamanın sevincini yaşattı, onu bilemiyorum ama sabırsızlıkla okula yazılmamı bekliyordum.
Altı yıl boyunca ilkokul dönemimi öğretmen okulunda okurken adeta unuttum, ta ki iki aylık staj döneminin köyümüzde başlamasına kadar. Hiç unutmam, çocukların iki ay boyunca bana öğretmenim demek yerine kimi amca, kimi dayı demelerini. Birbiriyle akraba bağları ile bağlı olan köyümüz çocuklarının amca-dayı diye hitap etmeleri normaldi.
Yiğitler Köyünde ilk göreve başladığım 1970 ağustos ayını da unutamam. Müdür bana birinci sınıfları vermişti, önce üzülmüştüm, zira stajyer öğretmene birinci sınıflar verilmezdi, asıl nedense ; okuma-yazmayı öğretemem diye çekincemdi. Çaresiz kabullenmiştim ama sonradan da çok sevinmiştim. Nihayetinde başarı da başarısızlık da bana ait olacaktı.
Tam hatırlamıyorum ama kırka yakın öğrenci olacaktı sanırım. Öğrencilerde olduğu kadar heyecan bende de vardı, üstelik daha hayat tecrübem yoktu, on sekiz yaşında bir insan ve bu insanı o günün şartlarında düşünecek olursan kör sayılır. Bildiğim kadarı ile köyde iki veya üç televizyon vardı.Bütün dünyan, köyün ve öğrencilerin. Zaten yine o günün şartlarına göre sürekli olarak nahiyeye veya şehre gidip gelme olayı da sözkonusu olamazdı.Bence bütün bu nedenler, öğretmenin mesleğine kendisini daha da bir adapte olmasına, mesleğini benimsemesine bir nedendi, ya da istifasını vererek mesleğinden vazgeçmesiydi ki bu zaten sözkonusu olamazdı, hem mecburi hizmet zorunluluğumdan ve hem de zaten ben de fakirlikten gelen bir köylü çocuğuydum nihayetinde.
Bugün için birşey diyemem ama o günün şartlarında bütün ilkokul öğrencilerinin ülke genelinde aynı kıyafetle okula gelmeleri gayet olumluydu bence. Görünüşte de olsa bütün öğrencilerin eşit bir görünüm arzetmeleri çocuklar açısından önemlidir.
Siyah önlük, beyaz yaka ve kız öğrencileri kurdelalarıyla bir bütünlük verir okula veya sınıfa. Öğrencilerin okula hangi duygu ve düşüncelerle geldiğini gözlerinden her ne kadar okumak mümkün ise yine de bütün duygularını okumak mümkün değil, ben öğretmen olarak her dersimi severek yaptığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirm. En önemli neden, birinci sınıftan itibaren öğrettiğim veya öğretemediğim her şey bana ait olması, o günlerin meslek hayatı belki bunu gerektiriyordu, belki de en önemli neden aynı sıralardan benim de gemiş olmam, köy kökenli olmam.
Almanya’daki meslek hayatıma başladığımda en çok garibime giden, öğrncilerde belli bir okul kıyafetinin olmamasıydı. Zamanla ona da alıştım.
Öğrenciler okulda yokken okul bir ayrı ıssız olurdu benim için. Tabii ki bu duyguyu öğrencilerin yaşaması, anlaması mümkün değil. Hatta başladığım 1970 yılında geceleri korktuğum da olurdu, zira okulun köyün içinde olmaması, geceleri ıssız olması nedeniyle alışıncaya kadar korktuğum geceler de olmuştur.Eski okulun, okul avlu kapısına bakan eski bir odasında kalmıştım ilk yılımda. Pencere ve kapının hiç düzeni yoktu zaten.Oda kapısının girişi binanın içinden olması ayrıca bir çekince veriyordu bana.
Çocukların okula gelmesiyle okul bahçesi cıvıl cıvıl seslerle dolardı, o ıssızlık yerini bir canlılığa bırakırdı.Eskiden örenciler kavgasız oyunlar oynarlardı, çocuklar arasında geçimsizlik pek olmazdı. O kadar zevkli oynarlardı ki biz öğretmenler de beraber oynardık oyunları. En çok da futbol ve yakan topu oynardık. Bir keresinde futbol oynuyorduk, Şıh Memed Ağa’nın oğlu Hacı’nın nasıl olduysa kaşı bayağı açılmıştı, haber saldık, Şıh Memed Ağa hemen geldi ve Hacı’yı Yenifakılı’ya götürdü, dikiş atmış doktor ve Hacı derse devam etti. Ben Hacı’dan fazla korkmuştum ailesinden bir laf duyarım diye.
Zaman geri döndürülemez, zaman zaman o cıvıltılı günleri içtenlikle anımsarım.
Siyah önlükler ve beyaz yakalar, öğrencilerin simgesiydi.
Mustafa Dumlu