Ahlen, 11.09.2009
Yiğitler ( Sorsavuş ) Köyü – Köy Bekçisi Bekir Ağa ve Ramazanlar
Her nedense ramazanlarda içim bir ayrı buruk olur.On bir yaşımdan itibaren bütün ramazanları dışarılarda, köyümüz haricinde geçirdiğimden dolayı olsa gerek, ramazanlarda sevinçle hüzünü bir arada yaşarım.
Yiğitler Köyü halkı dinine, dini temsil eden görevlilere ayrı bir sevgi ve saygı duymuştur.İnsanları bizim Konya halkı gibi oldukça mutaassıp, mümkün mertebe dinimizi yaşamaya gayret göstermiştir.Bildiğim kadarı ile diğer insanların yaşamına da karışmamış, kendi üzerine düşen görevlerini yapmıştır.Bu nedenledir ki köye olan sevgim ve saygım daha da fazladır.Zira iki öğretmen arkadaş bir evi dört seneye yakın paylaştık, oruç tutamadık, köyde bilindiği halde hiç kimse bize kötü gözle bakmadı, hoşgörülü davranıldı, hatta yemek-çamaşır işlerimizi kendimiz yapmak zorunda olduğumuzdan dolayı acıyanlar da vardı.
Köye gelen imamlar, imam olduklarından dolayı çok şanslılardı.Görev yapan bütün hocalarla ilişkilerimiz oldu, bir tanesi çok dürüst ve mertti.İsmini hatırlayamıyacağım ama Erzurum’luydu, Şinasi ile beni sık sık ziyarete gelir sohbet ederdik ve her zaman da söylerdi :
„Siz garip ben garip“ diye.Biz mesleğimizle hoca da camideki görevi ile meşguldu.
Yine ismini hatırlayamıyacağım bir hoca vardı, çok zeki ve kurnazdı ve ilkokul mezunuydu.1970 veya 71 de personel kanunu yeni çıkmıştı ve bu kanun gereği tahsil durumuna göre devlet memurları derecelendirilirdi, derecesine göre devletten maaş alınırdı.İlkokul mezunu olan bu hoca efendi hemen hemen her akşam yatsı namazından sonra Şinasi ile bana gelirdi, bilmediklerini sorarak öğrenirdi. Ve bu hoca önce ortaokul diplomasını aldı, daha sonra köyden ayrıldı ve lise diplomasını da almış. Takdir ediyorum, helal olsun, zekiydi, kafasını kullandı, istediğini başardı.Yalnız bir hareketini hoş karşılamam mümkün değil, akşam bizim evde senli benli konuşan hoca efendi gündüzleri köy içeisinde karşılaştığımızda selam vermeye imtina ederdi, öğretmeniz ya !!........
Ramazanlar köylerde bir başka olur, her köy kendi içinde bir kapalı kutu gibidir.Herkes birbirini iyi tanır, oruç tutsun veya tutamasın, en azından riyakarlık yoktur ve ramazanlar bir ayrı samimi ortamda geçer.Ramazan deninilince aklıma hep köy bekçisi Bekir Ağa gelir. Ben kendi köyümde (Konya’da) yaşamadım, ne davul çalındı ne de teneke.Eskiden her evde şimdiki gibi saat yoktu, bu nedenle zannederim davul veya teneke çalınırdı bir çok köylerde.Bu işi Yiğitler Köyü’nde öldüyse Allah gani gani rahmet eylesin, yaşıyorsa Allah selamet versin, Bekir Ağa yapardı, pek de hoş, kulağı okşarcasına çalardı.
Her sahurda mutlaka uyanırdım, taaa gerilerden „tıkıdık, tıkıdık, tıkıdık „ teneke sesleri duyulmaya başlar, eve yaklaştıkça ses daha da gürleşerek duyulur, yavaş yavaş uzaklaştıkça teneke sesleri de zayıflayarak kaybolurdu.O sesler adeta kulağımda hala çınlar ve Bekir Ağa’yı da unutamam.Kendimi Bekir Ağa ile konuşur, sohbet eder hissederdim. Bu yönüyle de o teneke sesleri bana hoş gelir, kulaklarımı okşardı.
Unutamam, Bekir Ağa yüzü güleç, kızgın olsa dahi yine de hep sevimlidir, en azından benim için öyle.Babayiğit, oldukça galender, uysal, her an Muhtar İzzet Ağa’nın buyuracağı yumuşu beklercesine her ortamda bulunurdu.her yerden de haberi olurdu, Şinasi ile beni çok severdi, „Hocalar „ diye hitap ederk uyardığı çok olmuştur.
Nerede karşılaşsak „ nasılsın Bekir Ağa“ diye sorardım ve her defasında da „iç güveyisinden halliceyim „ derdi.Önceleri pek anlayamamıştım „ iç güveyisi“ ne demektir. O zamana kadar iç güveyisi kelimesini duymuştum ama ne demek olduğunu bilmiyordum.Birgün birisine sordum iç güveyisinin ne anlama geldiğini ve öğrendim. Sonraları hep kendi kendime sorardım ; „Bekir Ağa yaşamından menmun değil mi „ diye. Kendisine hiç bir zaman sormadım, soramadım kırılır diye.Sevdiğim bir huyu da , bildiği doğruyu hiç çekinmeden kim olursa olsun söylerdi, insanlara karşı saygılıydı.
Mustafa Dumlu