Ahlen,07.07.2009
Bir Tarafta Kaybolma Korkusu İle Yaşayan Nesil,Öbür Tarafta Ebedi Hayatı Nerede Noktalayacağı...............
Bu fani dünyadan hepimiz günü gelince ebediyete intikal edeceğiz.
Ekmek parası kazanmak üzere ülkesini terkeden biz yurtdışındaki Türkler,bugünlere ve bugünkü anlayışlara kadar bir zaman dilimini ne bizler,ne ülkemizin yetkilileri ve ne de yaşadığımız ülke yetkilileri hiç mi,ama hiç düşünmemişler,düşünmemişiz.Bu yazıyı içim sızlayarak yazıyorum,bir an için kafamın içinde düşünceler binlerce sinema filmleri gelip geçiyor.
Bütün bu zamanın bir muhasebesini yapmak zor mu zor.Nelerimizi kaybettik,neler kazandık,nasıl idik,neyiz şu anda.Kişiliklere göre ölçü,değer yargısı değişir,değişik değerlendirmeler,çoğunluk çıkmaza giren anlayışlar.Kazananlar,kaybedenler,yok olanlar ve bu korku ile yaşayanlarımız…………………….!!!!!!!
Bir şekilde hepimiz,bütün insanlar yaşıyoruz,kimi karnını doyurabildiği için „yarabbi şükür“ diyebiliyor,çöplükten nafakasını çıkaran aradığı çöpü bulabilirse Allah’a şükredebiliyor,kimileri de yediği önünde,yemediği ardında,önüne gelenin bir miktarını yedikten sonra kalanı atılmak üzere o da şürediyor ve ekliyor: „Allah olmayanlara da versin.“
Her insanın hayat anlayışı farklı da olsa bir beklenti ve ümit ile yaşar.Beklentiler ve ümitler sonsuzdur,her ne kadar menmuniyetimizi belirtsek de,şunu da alabilseydim,şu isteğim de bir olsaydı,şunu-bunu derken isteklerin,doyumsuzlukların sonu hiç gelmiyor.İnsanların ihtiyaçları bellidir aslında,ömür de.Bir insan fazla yaşasa,sonu belli,ortalama 60-80 yıllık bir ömür,o ömürde olan doyumsuzluk,tatminkarsızlıklar.Ölümünde iki metrelik bir mezara sığan insan,sağlığında binlerce metrekareye sığamıyor,doymuyor,yetmiyor,yetinmiyor.
Sanki hiç ölünmeyecekmiş gibi bir hırs,aslında insanı içten yiyip bitiren ve de kısa bir ömürde insanların birbirini kırması,üzmesi,üç-beş kuruşluk menfaatler uğruna küslük,olmayan bir gurur uğruna yıkılan duvarlar.Bazan kendi kendime soruyorum,insanlar ebedi yaşamış olsalardı,acaba birbirimize karşı nasıl bir davranış içinde bulunurduk…?
Aslında yurtdışında yaşayan Türklerin durumu daha da bir vahim.Yaşam;yemek içmek,para-mal sahibi olmaktan ibaret değil,kaldı ki o durumlar da çoktan geldi geçti.İnsanı insan yapan,sahip olmuş olduğu maddiyat-kariyer mi ,yoksa sahip olduğu değerler mi?Tabii ki bu sorunun cevabı,kişinin alınıp-satılması ile doğru orantılıdır,şahsiyetlere göre şekil alır.
Yıllarca ezilmişliğin ve yabancılık psikolojisi baskısı altında yaşamak;insanlarda bilinçaltı veya bilinçli olarak bazı sorunları beraberinde getiriyor. Üstelik bu yabancılaşma,her ülkede de sözkonusu,bu sorunu ülkemizden gelin veya damat olarak gelenlerde daha bariz olarak görmek mümkün,özellikle damatlarda daha belirgin.
Bütün bunlara ek olarak,tuzu-biberi,vefat eden birinci nesil vatandaşlarımızın istisnai durumlar hariç tamamı anavatanı tercih ederken,ikinci nesilde belirsizlik hakim,üçüncü kuşak herhalde burada kalır.Birinci nesilin başka bir kaygısı;çoluk-çocuğunun,torunlarının ziyaretine bile gelememe sorunu,ki artık açık açık bu sorunu herkes kendi açısından,kendi penceresinden bakarak değerlendiriyor.Birinci kuşak anavatanını tercih ederken çocuklarının ve torunlarının nasıl Türkiye’ye gelerek ölmüşlerini ziyaret edeceği.Ayrıca,burada başka bir ana sorun daha var ki o daha da can alıcı.Ülkemizde mezarlıklar ebedilik iken burada yirmi sene sonra mezar da kaybolacak,mezarlık düzeni ülkemizden farklı,yani müslüman ve hıristiyan mezarlıklarının çok farklı tarafları var.
Sonuç olarak,ne kazandık ne kaybettik.Cevabını vermek oldukça zor.
Mustafa Dumlu