Ahlen, 06.01.2010

Ahlen – Roland – Beckum Şehirleri - „ Türk Öğretmenim „

 

1978 yılında Almanya’da Schmallenberg Şehrine geldim ve 1979 yılı ağustos ayında Ahlen Şehrinde öğretmenliğe başladım.

 

İlk yılımda yeterli Almancam olmadığı için zaman zaman iyi bilen öğrencilerim bana tercümanlık yaptılar. Dil kurslarına katılarak dil sorunumu çözdüm. Bu ilk yılımda okulda yaşananları, uyumda da olan sorunları tabii olarak pek kavrayamadım, ancak hangi öğrenci ilk olarak başladı ; Türk Öğretmenim demeye, onu bilemem.

 

Alman meslektaşlarım gerek velilerimize, gerekse öğrencilerime herhangi birşey söylerken „Türkischer lehrer „ Türk Öğretmeni diye konuşurlardı. Herhalde bu hitap şekli öğrencilerime benim için bana bir hitap etme olarak eser kaldı. Hiçbir zaman öğrencilerime ne şekilde bana hitap etmeleri konusunda telkinde bulunmadım. Her öğrenci içinden geldiği şekilde söylesin diye düşündüm.

 

Aslında hoşuma da gidiyordu, bazı öğrenciler özellikle Almancası gayet iyi ama Türkçeleri yetersiz olanlar „Herr Dumlu“ bay Dumlu diye hitap ederlerdi.

 

Seksenli yıllarda yoğun olarak Türkiye’den aile birleşimi olarak binlerce çocuklarımız geldi. Almancası yetersiz olan bu çocuklarımızın dil yetersizliği yüzünden en iyi ihtimalle bir alt, bazan da iki sınıf alttan başlatılarak sene kayıpları oldu. Hatta öyle öğrenciler geldi ki Türkiye’de liseye devam eden öğrenciler burada liseye devam etmek şöyle dursun, çoğunluk „Hauptschule“ lere kayıdı yapıldı. Haupschule Türkçe karşılığı ortaokul olarak tercüme ediliyor ama yanlış. Alman Eğitim Sistemi başlıklı yazımda bu okul türlerini uzun uzun anlatmıştım.

 

Alman müfradatına göre öğrencilerimizin ders saatleri dışında Türkçe konuşmaları yasaktı. Sadece Türkçe Kültür Dersleri saatinde Türkçe, diğer alanlarda ben dahil Almanca konuşmak zorundaydık, hem de kendi öğrencilerimle. Bu yazdığım bir eleştiri olamaz, zira okul öğrencilerinin en az yüzde sekseni Alman öğrencisi ve ben tek yalnız olarak Türk Öğretmeni. Toplumda anlaşma dili, resmi dil Almanca, herkesin birbirini anlayabilmesi için tabii olarak Almanca konuşmak gerekirdi.

 

Ama herşeye rağmen gerek ben, gerekse öğrencilerimiz kendiliğinden anadilimizi konuşurduk. Türkçemiz nazik ve tatlı bir dil. İngilizce, Arapça, Almanca veya Fransızca zengin bir dil olabilir. Birçokları bu zengin dillerin zenginliğini düşünerek dilimizin yetersiz kaldığını düşünüyor ve söylüyor. Bence bu tamamen yanlış birsaptama, saplantı. Dilimize giren bu yabancı kelimeleri özenle günlük yaşamlarında kullananlar olduğu müddetçe dil gelişemez. Her dil üretkendir üretmesini ve üretilen bu kelimeleri kullanırsan. Ben bunun örneğini Alman dilinde yaşıyorum.Neden Türkçe’den Almanca’ya veya Ingilizce’ye kelime girmiyor da tersi oluyor ?

 

Bunlardan dolayıdır ki öğrencilerimin bana „Türk Öğretmenim „ diye hitap etmeleri hoşuma geliyordu. Hala da yolda sokakta karşılaştığımızda aynı şekilde hitap ederler, yaşları büyük de olsa.

 

Öğrencilerimin banaTürk Öğretmenim diye hitap etmeleri aslında bir özlemin göstergesiydi.

Okula azınlık duygusuyla gelen öğrenciler farklı kültür yapılarıyla, gelenek ve görenekleriyle, alışkanlıklarıyla tabii olarak diğer öğrencilerden ayrılıyordu. Bu farklı yapı ve düşünce şekli beraberinde kendine benzeyen, yakın olanları aratıyordu. Bu arayış bir özlem duygusu olarak kendini gösteriyordu. Yabancılık duygusunu mutlaka yaşıyorlardı. Üstelik Alman Öğretmenleri ne kadar müşvik davranırsa davransın yine de bir yabancılık çekiyorlardı.

 

Almanya’da bütün ilkokul öğrencileri üçüncü veya dördüncü sınıfta iken, ki çoğunluk dördüncü sınıfta olur, haftalık, bazan on günlük hatta iki haftalık bile gezilere çıkılır. Seksenli yıllarda Roland İlkokulu üçüncü ve dördüncü sınıflarla beraberce iki haftalığına „Wulmeringhausen „ Köyündeki Beckum Şehrinin pansiyonuna geziye gittik. Takriben yüz kilometre uzaklıkta küçük bir köy. Başımızda okul müdürü, bir Alman sınıf öğretmeni v e ben de refakatçı olarak katıldım.Bütün öğrenciler Alman, tek bir Türk öğrencisi bir de ben Türk Öğretmeni olarak iki Türk idik. Kar hemen hemen yarım metreye yakın, günlük en az beş ile on kilometre ormanda gezinti yapardık, hava soğuk mu soğuk iki hafta yatılı o pansiyonda kaldık. Çocuklardan ağlayanlar olsa da bizim Mustafa yanımdan hiç ayrılmazdı. Oysa Alman arkadaşları ile gayet güzel anlaşırdı. Hatta ben bile orada garipsedim.

 

Öyle zannediyorum ki Almanya genelinde çocuklarımız Türk Öğretmenlerine hep Türk Öğretmenim diye hitap ediyorlar. Bu sesleniş şekli şekilcilikten öte bir özlemin ifadesi diye düşünürüm hep.

Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.