Ahlen, 16.09.2009
DİTİB - AHLEN ULU CAMİ-İ
Yoğun olarak Almanya’ya gönderilen Türklerin dini ve eğitim ihtiyaçları ilk yıllarda pek düşünülmemeiş, insanlarımız sadece iş ve güçleriyle başbaşa yaşamışlardır. Duyarlı vatandaşlarımızdan yaşadığımız bu konu ile ilgilenenler gerçekten bu uğurda fedekarlık yapmışlar, onları buradan anmadan geçmek haksızlık olur.
Altmışlı yıllardan itibaren Ahlen Şehri’ne gelmeye başlayan vatandaşlarımızdan zamanın olanakları içerisinde sağda-solda buldukları imkan dahilinde ibadetelerini yapmaya çalışmışlar. Ancak gerek cuma namazlarında, gerekse bayram namazlarında ibadet yerleri yetmez hale geliyor, bu nedenle arayışlar içine giriliyor. Bazan işverenin (maden ocakları) gösterdiği yerlerde, bazan da Ahlen Belediyesinin gösterdiği spor salonlarında bu ibadetler yapılmaya çalışılıyor, ancak ihtiyaç ortada, çözüm bekliyor..
Maalesef devletimiz insanlarımızı çalışmak üzere Almanya’ya salarken bu insanların dini ihtiyaçlarını, okul sorunlarını o günün şartlarında düşünmemiş, insanlarımızın geçici belli bir süre sonra geri dönecekleri göz önünde tutulmuş. Alman tarafı da aynı düşünmüş olacak ki, yıllar sonra bu düşünceler açık açık siyasiler tarafından dile getiriliyor. Ancak islamiyetin bir meziyeti ki müslümanlar kendisi istedikten sonra her yerde ibadet edebilirler, bu imkanı bir şekilde yaratırlar. Şu var ki, bu eksikliğin hoşa gitmeyen büyük sonuçları oldu, bir anlamda faturası gerçekten yüksek oldu. Şöyle ki, sen çocuğuna sahip çıkmazsan birileri ona sahip çıkar ama nasıl ? Bundan dolayıdır ki bölünme ve parçalanma oldukça ileri seviyede gerçekleşti. Bu bölünme taaa ki devletimizin yetkin din görevlilerini yani 1981 yılına kadar devam etti. Bu arada insanlarımız gerçekten arayış içine girdiler ama sorun ortadaydı. Bariz yaşanmış bir örnek vermek istiyorum ve bizzat yaşayan içimizden birinin ağzından yazıyorum :
„ Bir Cuma namazıydı, cemaat oldukça kalabalıktı, işverenimizin göstermiş olduğu bir bina idi, (maden ocağı) üç katlı eski bir bina, tahta merdivenli, ilk katını mescit ve kuran okutmak üzere kullanıyorduk, ikinci katını dernek ve gençlik odası olarak kullanıyorduk ve üçüncü katı da din görevlilerine ayırdık. Bu din görevli arkadaşlarımız hem namaz kıldırıyorlardı, hem orada kalarak bakımını da üstlenmişlerdi.
Mehmet Mutlu gayri resmi olarak dernek başkanlığı yaparken yönetim kurulu kendi aralarında konuşarak bana eve kadar geldi ve benim kız çocuklarını okutmamı rice etti, Asım İnan arkadaşın da erkek çocuklarını okutacağını söyledi, tabii ki severek ben de bu görevi üstlendim. Takriben yir beş otuz kadar yavrularımız dinimizi öğrenmek üzere hemen hergün geldiler, tatillerde katılım daha da yüksekti.
Düşünmeli ki ben de çalışan, ekmek parası kazanmak zorunda olan bir vatandaşım, maden ocağında çalışıyorum, yer altında çalışmak pek de kolay değil, dolayısıyla benim bu sorumlu ve emek isteyen durumu gören ve bilen Mehmet Mutlu arkadaşım bana yer üstünde çalışmamı önerdiyse de ben kabul etmedim. Yer altında mümkünse hafif bir iş temin edilebilinirse o bana yeterlidir dedim. Bu konuşmanın hemen ardından yetkiliyle arkadaşımız konuşmuş ve Alman yetkili hemen ertesi günü benim fahri olarak çocuk okuttuğumu duymuş, ona istinaden hafif işe verdiler. Arkadaşlar yine de kendi aralarında bana aralarında para toplayarak ( 700, DM) vermek istedilerse de ben kabul etmedim.
Bu cuma günü bize gerçekten hayır getirdi, zira öyle kalabalıktık ki ; iki kat tamamen dolduğu gibi bir kısım vatandaşlarımız Cuma namazını bahçede kılmak zorunda kaldılar. Hoca, ben Halil Gündoğdu namazı cumanın farzını kıldırmak üzere kıyama durduk, durduk ama görmeye değer bir yağmur başladı. Namazı kıldırdım ama zaman zaman dışarıda yağmur altında namaz kılanları da düşünmekten kendimi alamadım. Namaza müteakip cemaata dönerek seslendim, Ey cemaat, eğer sizler beni desteklerseniz, birlik sağlayabilirsek sizleri bu sıkıntıdan kurtaracağım. Sözüm biter bitmez bütün cemaatten sesler yükseldi, Allah razı olsun, sen yeter ki başla, arkandayız. Buraya kadar Alman İşverenin yardımıyla gelebildik ve ona teşekkür ettik.Günden güne büyüyen cemaatımızı gören işverenimiz : Artık sizin ihtiyiyacınıza vevap verecek kapasitem yok, siz en iyisi belediye ile muhatap olun, onlar size yardımcı olmalılar. Yıl 1979, ve dernek faaliyete geçti.
Bu arada şunu belirtmeliyim ki, her ne kadar ben dernek başkanı isem de yeterli Almancam olmamaması nedeniyle Nurettin Demirci tercumanlığımızı yapıyordu, dolayısıyla ben neredeysem o da oradaydı.
Düşünmeli bir kere, yıl 1978, yeterli dil yok, Alman kanunlarını bilmiyorum, yanlış bir iş yapmak istemiyorum, zira yüzlerce insanı bir araya topluyorsun, islamiyet hakkında bilgisi olmayan Almanların yanlış yargıya varmamaları için en iyisi biz bir avukattan bilgi alalım dedik. Gittik bir avukata,avukat şaşırdı, ben daha ilk defa duyuyorum, Ahlen’de böyle bir şey ilk defa başıma geliyor, siz bana bir hafta zaman verin, şöyle bir araştırma yapayım ve şunları dedi:
- Sizin bu derneğinizi Almanlardan hiç kimse duymamış.
- Duyanlar da ; yahu bu nasıl bir dernekmiş ?
- Amaçları neyimiş ?
- Ne yapmak istiyorlar gibicesine hayretle karşılanıyormuş.
Alternatif olarak, kendimizi tanıtmamızı öğütlediler ve akabinde en kalabalık olan Cuma namazımızda gerek yazılı medyayı ve gerekse Alman makamlarını davet ederek kendimizi göstermemizi söylediler. Biz de aynen yaptık, geldiler, baktılar. Yerimizin eski ancak gayet temiz olduğunu gördüler, ve yerimizin ibadet için uygun koşulları taşımadığını görerek söylediler, bina ve kalabalıktan dolayı binanın taşıyıp taşıyamıyacağını kestiremediklerinden dolayı sorumluluk üstlenemiyeceklerini bildirdiler.
Şayet, bütün bu çalışmalarımız esnasında yaşamış olduğumuz Ahlen Şehrindeki aydın kesimimiz bize birazcık yardımcı olabilselerdi ; bugünkü durumumuz bambaşka bir yerlerde olabilirdi. Ama maalesef bizler bu yardımı alamadık. Tahsil durumu yeterli olmamasına rağmen bizler bir araya gelerek Allah’a çok şükürler olsun ki bizler sırt sırta vererek başardık.
Başta ben olmak üzere, Selahattin Koca arkadaşımız, Turan Bitmez, Mehmet Koşar, M.Ali Suruç arkadaşlarımız toplanarak bir cami yeri aramak üzere beni yetkilendirdiler. Bundan sonra sürekli olarak belediye ile istişare ederek sonucunda da şimdiki Mekdonalds’ın olduğu yakın bölgede (Schützenstrasse) de arsa olarak iki bin beş yüz metrekareden fazla bir arsa yerini doksan dokuz seneliğine tahsis etti. Bu arada biz kabımıza sığmaz olduk, ayrıca işveren de binadan çıkmamızı talep etti. Bize tahsis edilen yere Alman makamları (belediye) bize özellikle belirtti ki sıradan bir cami değil, her yönüyle tipik cami özelliklerini taşıyan bir mimari tipi cami olsun dedi. Bizden proje istediler ve ben Ankara’ya giderek planları getirdim. Bu arada hazır ibadet yerimize alışmış olan vatandaşlarımız acil olarak bir bina teminini tercih ettiler.
O günün şartlarında, insanlarımızı da tam olarak kestiremediğimizden dolayı ve bizlerin de tecrübesizliliğimizden dolayı kısa yoldan sorunu çözmeye gittik. Bir taraftan sorunun acil çözümü, öbür taraftan bir buçuk milyon Mark bizi korkuttu ve şimdiki binamızı satın aldık. Bugün gördük ki, rahatlıkla bize tahsis edilen arsa üzerine arzu edilen camimizi yapabilirmişiz, insanlarımızın din konusundaki hassasiyetini ve fedekarlığını Allah razı olsun gösterdiler, hepsi karınca kaderince yardım ettiler.
1982 yılında nihayet şimdiki binamızı satın aldık. Önce bina sahibi ile 330 bin Mark’a pazarlık yaptık, uzun lafın kısası, avukatımız Bay Stork bize yardımcı olarak 302 bine malettik.
Geldi sıra para toplamaya ; önce komisyonlar kurduk, ama öyle komisyonlar kurduk ki bölge bölge komisyonlar ve de bu komisyonlar çalabilecekjleri kapıları gözönünde tutararak kuruldu. Komisyondaki arkadaşların güvenilir ve hatırı sayılır olma durumlarını göz önünde tuttuk, gereken azami hassasiyeti gösterdik.
Başta belirtmeliyim ki, Hamit Darama ve Necati Çolak arkadaşlarımız, özellikle belirtmeliyim Hamit Darama arkadaşımız gerek tanıdık ve akrabalarından gerekse tanıdıklarından ama borç, ama bağış olarak bankadan kredi çekmemeksizin para işini halletti. Hocamız Nevzat Büyüksarıkulak ve Hamit Darama elele vererek kısa sürede parayı topladılar. Eksik kalan paramızı da vatandaşlarımızdan senet karşılığı borç alarak tamamladık, zamanı geldiğinde borçlarımızı ödedik. Binamıza büyük bir heyecanla taşındık, kendi binamızda ibadetlerimizi gönül rahatlığıyla eda edebildik. Dernek faaliyetlerimizi kendi binamızda yürüttük. Bina olduğu şekliyle pek cami izlenimi vermediğinden dolayı ve de yer olarak küçük olduğundan dolayı var olan bina arsasında temelden bir cami yapmaya karar verdik. Her ne kadar binamız yetersiz desek de kütüphanemiz ve lokalimiz vardı, çaylar içerek tatlı sohbetlerimizi hep anımsarız. Bunun yanısıra önceden var olan gençlik faaliyetlerimizi daha da genişlettik, cemaatımızın, gençlerimizin ve dinderslerimize katılan çocuklarımızın sayısı arttı.
Camimiz, Türkiye’deki camilerimizden farklı olarak sosyal ve kültürel faaliyetleri de parelel olarak yürütmek zorunda. Zira insanlarımızın buluşma yeri, ibadet yeri, kültürlerini yaşama yeridir. Türkiyedeki camilerle Avrupadaki camilerin oldukça farklı yönleri vardır, olmak da zorunda. Bir kere Avrupada camiler dernek olarak varlıklarını sürdürür, zaten Alman yasaları da bunu gerektirir. Vatandaşlarımız da evi gibi görür camimizi, devletimizin bir temsilcisi gibi addederler.
Camimizin planını Steinhoff adında bir Alman mimar-mühendise verdik. Planı verdik ama Alman Mühendisin camiler üzerinde bilgisi olmaması nedeniyle cami resimlerine bakarak kendisi bize göre bir cami planı çizerek yapıma geçildi. Ama caminin içine yapılması gereken mihrap ve mimber gibi diğer yapılması gerekenleri biz kendimiz yaptık, yaptırdık. İç dizayn işlerinde Osman Kurnaz, Uşaklı Gazi ( soy adını hatırlayamadım) yaptılar. Para ödenip ödenmediği konusunda başkan olmadığım için birşey diyemem. Yönetim kurulundayken bir ara bazı anlaşamamazlıklar nedeniyle ben kendimi geriye çektim ama gönlüm hep oradaydı. Bu arada gerçekten bir ben bir de Allah bilir yönetim işleri, insanları bir araya getirme ve iltişim kolay olmadı, ama nihayetinde insanlarımız ve camimiz için bir çok şeylere katlandım.
Takriben camimizin yapımı bittikten bir sene sonra sıra minaresine geldi, ancak Avrupalılar minareyi ülkemizden biliyorlar, kendi ülkelerinde bir minare tasavvur edemiyorlar. Aynı Alman mimar bize bir minare pilanı getirdi ki minare insanlarda gerçek bir minare izlenimi bırakmıyor, minare dört köşe, şerefesi ise minarenin ortasındaydı. Bu arada Kamil Ceyhan Hoca Efendi göreve başlamıştı, ve bu minarenin olmayacağını kesin bir ifade ile kendine belirttikten sonra Kamil Hoca ile beraber İbenbürün’de eski eserler uzmanı bir Türk Vatandaşı bulduk, Yunus adında, planını bu arkadaşımız çizerek Alman mimarı da belediyeden tasdik ettirdi.
Yunus arkadaşla minarenin yapımını 130 bin Mark’a herşeyi ona ait olmak üzere anlaştık. Yirmi bin Mark peşin vererek işe başladı, ilk olarak Türkiye’ gitti, ancak paranın yetmiyeceğini belirterek tekrar yirmi bin daha istedi. Dernek beni Türkiye’ye gönderdi, Bursa-Denizli arasında mekik dokudum, bu arada insanlarla olan ordaki münesebetlerimde üzüldüm, insanları bir başka daha tanıdım. Yirmi binle gittim vermek amacı ile, ancak beş bin Mark verdim, geri kalan on beş bin Mark’ı posta havalesi ile gönderdim.
Minare taşları Denizli’den İstanbul’a kesilerek hazır kullanılabilecek hale getirildi. Peyderpeyi üç tır dolusu minarenin taşları nihayet camimize kavuştu. Takriben beş-altı ay gibi bir zamanda minaremiz yapıldı. Her ne kadar istediğimiz ideal olan bir minare yaptıramadıysak da sonuçta bir minareye kavuşuk. Minarenin yüksekliği on yedi metredir. Daha fazlasına müsade etmediler.
Ahlen, Türkler açısından üç bölgeye ayrılabilinir : Glückauf madencilerin bölgesi, Schützenstr. camiye pek uzak sayılmaz ve Siedlung bölgesi ki camiye uzak sayılır, ayrıca hatırı sayılır sayıda vatandaşlarımız o bölgede oturuyor. Kuran-ı Kerim’i okumak üzere epeyce çocuk gelmesinden dolayı orada bir şubeye ihtiyaç duyuldu. Vatandaşlarımızın isteği üzere Siedlung’da çocuklarımızın taşınması sorunundan kaynaklanan durumu bertaraf etmek üzere bir bina önce kiraladık ve çocukların taşıma sorununu çözdük.
Hem kiradan kurtulmak, hem de namaz kılabilmek üzere bir şubemizi Siedlung’da böylece açmış olduk. Özelikle o bölgede ikamet eden vatandaşlarımızın isteğini de karşılamış olduk. Aldığımız bina bir Türk arkadaşa aitti, yarısını peşin verdik, geri kalan yarısını ona borçlanarak taksit taksit ödedik. Yıl takriben 97 olsa gerek. Bu şekilde hem camimizde ve hem şubemizde vatandaşlarımızın hem ibadetlerini, hem de çocukların dinderslerini almaları için elimizden gelen çabayı gösterdik.
22.01.2006 pazar günü saat 15.00 sıralarında maalesef elekrik kontağından çıkan yangında camimizin bina, ev, büro olan bölümleri yandı, yine maalesef diyorum bütün evraklarımız, dökümanlarımız tamamen yok oldu. Sigorta hiç zorluk göstermemeksizin zararımızı karşıladı, biz de binamızı gerektiği şekilde tamir ettik, yaptırdık.
Resmi olarak derneğimiz 1980 yılından beri faaliyetini başarıyla bugüne kadar yürütegelmiştir. İlk olarak Türkiye’den görevli Hocalar ; Nevzat Büyüksarıkulak, Şükrü Bulut, Kamil Ceyhan, Kuddusi Uysal, Yahya Sağlam, Zekeiya Demir ve Sabri Yalçın Hocalarımız görev yapmışlardır.
Bu hocaların haricinde yardımcı hocalar getirerek kapasitemiz büyük olması nedeniyle ihtiyaçlarımızı karşıladık.
Ben Halil Gündoğdu ve Celal Alpaslan bütün bu anlattıklarımızı yönetimdeki diğer görevli arkadaşlarla beraber yürüttük. Her iki yılda bir seçim yenilenir. „
Ahlen Şehri biz Türkler ve diğer müslüman guruplar açısından tipik, önemli bir şehirdir.Yanılmıyorsam Almanya genelinde temelden yapılma ikinci camidirr. Madenci şehri olarak niteleyebileceğim şehirde bugün itibarı ile kömür çıkarılmıyor, ocaklar tamamen kapatılmıştır.
Cami fonksiyon olarak önemli görevler üstlenmiştir, zira nüfus artık genç bir nüfus değil, doğumlarla beraber ölümler de artmış vaziyette. Aramızdan ayrılanlara yapılan son görevlerde, insanların yalnızlıktan kurtulmaları yönüyle ve herşeyden önce Türkler ve Almanlar için bir adrestir. Hastahanede yatanlar ziyaret edilir, islamiyet hakkında bilgi edinmek isteyen Alman öğrenciler, öğretmenler ve değişik kişi-guruplar camimize kadar gelerek istedikleri bilgiye ulaşabilirler.
Üye sayısı altı yüz civarında olup vatandaşlarımızın tamamını kucaklar.Türkiye’den gönderilen din görevlilerinin kalabileceği evimiz var.
Mustafa Dumlu