Ahlen, 23.08.2009
Avrupa Eğitim Sisteminde Dindersleri
Avrupa Devletleri tam anlamıyla laiktir diyebilirim.Her ne kadar bazı parti isimlerinde „hristiyan“ kelimesi bulundurulsa da kesinlikle partiler birbirlerini „sen hristiyan değilsin“ veya „ sen iyi hristiyan değilsin“ , aynı şekilde halk da partileri dini yaklaşımlarına ve anlayışlarına göre seçim yapmıyor.Din ve devlet işleri tamamen birbirinden ayrılmış, devlet kademelerinde işe alınacakların siyasi ve dini görüşü dikkate alınmamaksızın verimlilik ve başarı durumları göz önünde tutularak işe alınıyor.Böylece kurumlardan en verimli bir şekilde yararlanmış oluyor.Üst bürokraside durum mutlaka farklı olup başarı ön planda tutuluyor.
Temel eğitimi on yıl olan Almanya’da dindersleri mecburi olmamakla beraber ilkokul bölümünde, yani birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar dört yıl içerisinde genelde öğrencilerin büyük çoğunluğu dinderslerine katılıyor, sınıf geçme ve kalma durumunu etkiliyor.
Dinderslerine katılmayan öğrenciler, eğer dindersi ara derslerine rast geliyorsa o öğrenciler dindersi yapmayan bir başka sınıfa gönderiliyor, çocuklar dışarıda veya okul bahçesinde kendi başına kalamıyor.Dindersleri şayet ilk derse rastgeliyorsa öğrenciler okula bir ders süresi kadar geç geliyor.Benim Türkçe Derslerine bazı Alman öğrencilerin gönderildiği çok oluyordu, kendi dinderslerine katılmadığı için.
Seksenli yılların başında Alman sınıflarına kilisede görevli olan din adamları gelerek dersleri veriyordu.Daha sonraları onların yerine kilisenin yetkili kıldığı bir öğretmen tarafından dindersleri verilmeye başladı.Hatta bu nedenledir ki biz Türk Öğretmenlerini bir yıllık özel bir dindersi seminerine tabi tuttular ve daha sonra dindersleri verebildik.
Katolik okullarında sadece ve sadece katolik öğretmenler çalışabilir.Bu değişmez katı bir kuraldır.Aynı şekilde katolik okullarına devam eden öğrenciler de katoliklerin öngördüğü dinderslerine iştirak etmek zorundalar.Bu okul ilkokul da olabilir, lise de, diğer bütün okullar da.En olumlu yanlarından birisi; insanların birbirlierini dini yönden itham etmemeleri, böylece toplumsal barışa da katkı sağlamış oluyorlar. Ölçü; verimlilik, işini titizlikle yapmak, hiçbir şekilde ayırımcılığa müsade etmemek.Bu son derece önemlidir, bizler günlük olarak yaşıyoruz, hangi dairede, nerede işin olursa olsun, görevliler sadece görevini yapıyor ve gereksiz yere stres de yapılmamış oluyor.İzinlerde bazı sıkıntılar yaşıyoruz ülkemizde, üstelik gereksiz yere, yoluyla yordamıyla izah ettiğim oluyor ve karşımdaki doğru diyor ve hemen de arkasından ekliyor : „ Abi, burası Türkiye „ .Bu daha da vahim, bir kere Türkiye günahkarlar ülkesi mi ? Ne demek burası Türkiye.Özürü kabahatinden de büyük.Üstelik o sözü sarfeden zat, bu söyleminin neresinde. Yani basitce bir söylemle sorumluluktan kaçmış oluyor.Hep beraber ve herkes bir ucundan üzerine düşeni yapsa, daha iyi olmaz mı ? Ülke hepimizin, rahat edeceksek de, rahatsız olacaksak da. Her ferdin burada ferdi sorumluluğu var.Bu meyanda din adamlarımıza burada büyük sorumluluk düşüyor diye düşünüyorum.
Benim uygulamada çok güzel bulduğum ; bütün okulların ders yılı başlangıcında, Noel’de, Paskalya tatilinde ve ders yılı sonunda öğretmen ve öğrencileri ile birlikte kiliseye giderek dindersi veren öğretmenler tarafından önceden hazırlanan programlarını, ayinlerini yapmaları.Bizim vatandaşlar ne derece olaya vakıf onu bilmiyorum ama bizim Türk ve diğer müslüman çocuklarının bu ayinlere katılmaları.Burada şunu özellikle ve altını çizerek belirteyim ki, Alman Öğretmenleri ne kandırmaca yapıyor ne de zorlama.Ama bizim vatandaşa bunu söylediğimde ve üstelik de beş vakit namazından geri kalmamak üzere : „Hoca, haberim var, bir şey olmaz „ diyor ve aynı vatandaş da beni camide pek görmediğinden yakınıyor.Bu anlatımlarımdan etkilenen bir velim birgün bana : „Hocam, biz de bizim çocuklarla camimize gidip kendimize göre bir dua ile başlayamaz mıyız „ diye sordu.Benim bir Türk Öğretmeni olarak bunu teklif etme şansım olmadığı için müdürle konuşmasını önerdim ve müdür de kabul etmiş, üstelik iyi de bulmuş.Ancak bir şartla : Almanya’da ilkokul öğrencilerini herhangi bir yere salamazsın, ısmarlayamazsın, ya öğretmen başlarında olarcak, ya da veli kendi çocuğu ile gelmesi gereken yere beraber gelecek.Benim açımdan sorun, yetmiş-seksen çocuğu toplayıp camiye getirmem oldukça zor, zaman kısıtlı, öğrenciler toplanıp camiye gidip gelene kadar süre dolacak, zira akabinde ders devam edecektir.Bu nedenle bütün velilere mektup yazarak caminin olduğu yerde toplanacağımızı bildirdim, özellikle velilerle beraber.Alman öğretmen ve ve öğrencileri için sorun yok.Veliler ve öğretmenler çocuklarını istenen yere getirip götürüyor.
Bütün bu sorunları aştıktan sonra cami Hocamız Konya-Çumra ilçesinden Kuddusi Uysal (soyadına tabiatı uyan) ile konuştum ve gayet güzel diyerek onayladı, programı hazırladık.Programda iki ilahi, iki de halk türküsü olmak üzere benim açımdan tarafı tamam, hoca olarak o da kendi programını hazırladı ve gün geldi, öğrenciler velilerle beraber geldiler, ben mandolinimle ilhilere ve türkülere eşlik ettim,gayet güzel de oldu, üstelik müdürümüz Bayan Boortz’ da katıldı, menmuniyetini bildirdi.Aynı programı Noel Bayramında da tekrarladık.Üçüncü kez veliler az oranda katıldı, çocuklar da yalnız başına gelmeye müsadeli olmadığı için böylece kapanmış oldu.
Aynı programları ortaokul öğrencileri ile hem kilise de hem de camide cami Hocamız Kuddusi Uysal ile gayet başarılı bir şekilde yaptık.Süresi dolan hocamızdan sonra gelen hoca ile tam anlaşamadık ve devamı gelemedi, zaten ben de erken emekliye ayrılmıştım.Ortaokul öğrencileri ile daha kolay, çünkü öğrencileri öğretmen istediği yere ısmarlayarak getirttirebilir.
Sistem, her kim olursa olsun, kurumlar ve insanlar arasını tıkamıyor, karşı karşıya getirmediği gibi barışık bir şekilde çalışmasını temin ediyor.
Mustafa Dumlu