Ahlen, 23.7.09
Avrupa Birliği-Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Türkiye
 
Globalleşen dünyada, devletlerin sırt sırta vermesi, birlikte hareket etmesi de zorunlu hale geldi. Köşede, bucakta yalnız kalan devletler, toplu halde hareket eden büyük kapitalist devletlerin sömürgesinden başka bir şey değildir.
 
Global kelimesi yeni bir kavrammış gibi karşımıza çıksa da taa yetmişli yıllarda kapitalizm-emperyalizm olarak yaşadık, bugün globalizm olarak devletler birliğini yaşıyoruz.Adı, ismi ne olursa olsun, nasıl nitelenirse nitelensin, sonuç : 2+2=4
 
Çelişki,herşeyin doğasında vardır.Kapitalizm de kendi içinde çelişkilerle dolu, kapitalistlerin kendi arasında paylaşımdan dolayı çelişkiler vardır.Zaten bu kaçınılmazdır da. Diyalektik ve Tarihi Materyalist felsefe bu tesbiti çok önceden yapmıştır.Bu çelişkiyi, felsefeyi kabul etmek veya reddetmek gerçekleri değiştirmez.Biz istesek de, istemesek de dünya dönmeye devam edecektir.
 
Altmışlı yıllardan itibaren AB’ye girmeye, dahil olmaya çalışan ülkemiz, ne yazık ki köprünün altından o kadar suların akmasına rağmen hala emekleme dönemini bir türlü atlatamadı.Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulan cumhuriyetimizle beraber, on beş sene gibi kısa bir sürede kendini batıya her yönüyle kabul ettiren Atatürk Türkiye’si ile adete batılılar oynamaktalar.
 
Burada Türk olmak ne derece avantaj veya dezavantaj ; bunu bir yana bırakarak oturup kendi kendimize bir düşünelim.Kendi ailesi içerisinde ve ülke bazında düzenini kuramayan, veya içimizdeki pislik ve yozlukları temizleyemeyen bir insan-ülke ne derce dışarıda kabul görür.Elbette bunları düşünürken ve söylerken ; daha dün doğu blokunun boyunduruğundan kurtulmuş ülkelerin bugün AB içerisinde olduğunu, ülkemize karşı söz sahibi ve yarın da Sırbistan ve geri kalan Avrupa Ülkelerinin AB’ye dahil olacağını biliyoruz. Ve bu ülkelerin belli bir zaman içinde AB’ye entegre olacağı da kesin, her ne kadar bugün itibarı ile olgunlaşmamış olsa da.
 
Cumhuriyet kurulalı seksen altı yıl olmuş, hala „laik miyiz ?....laiklik elden mi gidiyor,
Ilımlı islam, Türkiye diğer müslüman ülkelere örnek bir ülke,…………………………….
Nelerle uğraşıyoruz, bir kaostur aldı gidiyor, hak-hukuk,bir tarafta zengiliğin sınırsızlığı,öbür
yanda yoksulluğun sınırsızlığı, gayet tatlı, ballı sözler, sinir küpü olmuş bir toplum, insanlar
sanki bir şekilde çatacak adam arıyor………………..zıtlıklar, çelişkiler o kadar artıyor ki
artık herkes günlük nafakadan başka düşünecek hali kalmamış, öz değerlerimiz
maddiyatçılığın çok çook gerilerinde kalmış.
 
AB herşeyden önce bir çıkarlar, ekonomik bir devletler topluluğudur.Elbette ki bazis olarak
Avrupa Kıtası motor rolünü üstlenmiş.Avrupa, ABD’den bağımsız olarak düşünülemez.
 
AB’ye dahil olmak mutlaka ülkemizin, dolayısıyla tek tek bireylerin menfaatinedir.Bunda hiç şüphe yoktur.Ancak, AB’ye girmek isteyen biz AB normlarına uymak durumundayız ve bu kıstaslar da gayet açık , net. Hareket alanı sınırlı olup kesin uyulması gereken kural ve kaideler vardır.Ülkemiz içinde yapılan günlük politikalar, ülke genelindeki yapılması ve uyulması gereken kesin kaideler olup uygulanması bir o kadar önemlidir, „ben uyguluyorum lafları „ geçersizdir.Topluluğa girmek demek, kesinlikle öz benliğimizden taviz vermek de değil, yıllardır Avrupada yaşayan Türkler, benliklerini mi yitirdi ?
 
Batılılar çifte standart uygular. Bunun bilincinde olmak şart. Dikkatle Avrupalı politikacıların beyanlarını dinleyecek ve ard arda sıralayacak olursak ; birisi olumlu konuşurken bir başkası da eleştiriyor. Biri ülkemize geliyor, güzel ülkeniz var diyor, sanki küçük çocuğa şeker vererek sevindiriyor, bir sürü taltifli, süslü-püslü laflar, ülkelerine döndükleri zaman başka saz çalıyorlar.Bence burada önemli olan karşımdakinin ne söylediği değil, benim ona karşı koyacağım tavır. Zira „at sahibine köre kişner“
 
AB’ye girmek zor olduğu kadar kolaydır da.Nihayetinde bu birlik çıkarlar birliğidir.Nasıl ki kumar oyunlarında koz kullanılıyorsa ve kozunu iyi kullanan kazanıyorsa AB dediğimiz birliğe karşı da kozları iyi kullanmak gerekir. Ülkemizdeki genel kanı ; „AB bir hristiyan kulübüdür.“ Bu kesinlikle yanlış bir tesbittir.Yanlış tesitlerle sonuca erişmek mümkün olamaz. İnanç kişiseldir, öyle de kalmalı, kiliselerin idarede, yönetimde söz hakkı yoktur, inanç kutsallığını korumaktan öteye gitmez. Zaten insanlar birey olarak menfaatleri sözkonusu olduğunda, ne derece inancına sadık, hepimiz çevremizdekilerden bunu yaşayarak görüyoruz, inancında samimi olanlar zaten hiçbir zaman ve hiçbir şekilde inancından en ufak bir taviz vermez. İnancında samimi olan insanlardan sadece fayda gelir.Bunu da altını çizerek özellikle belirtmek isterim. Sözü senettir, tapudur.
 
Ekonominin gücünü, kuvvetini bilen kapitalistler için ülkemizin müslüman bir ülke olmasının hiç önemi yoktur. Zaten onlar için din bir araçtır ve istediği yerde, toplumda onu kullanır.Bu nedenlerden dolayıdır ki AB için sadece ekonomik koşullar ön plandadır.Ülke olarak bu çıkarlara hizmet edebilecek bir pozisyonumuz olduğu anda AB zaten Türkiye’yi kendisi davet ederek topluluğa dahil edecektir. İki de bir, „aldıydı, alacaktı, almayacaktı, alır mı-almaz mı“ gibi buna benzer söylemlere hiç gerek yok.
 
Mümkün olsaydı şu politikayı izlerdim : Hiç bir şekilde AB lafını kullanmamaksızın sadece yapacaklarımı yapardım. Bakalım güneş doğudan mı, batıdan mı doğacak.
 
Batıyı gerçekten iyi analiz yaparak tanımak lazım.Problemi çözmek için bizim öğretmenlerimiz bir kaç kez okutturup anlamamızı sağlardı, ondan sonra problemi çözebilirdik.
Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.