Ahlen, 05.04.2009
İvriz İlköğretmen Okulunda Günlük Yaşam Şartları (1970 yılına kadar zaman dilimi)
Okulumuz,bir okul görünümünden ziyade modern bir köyü anımsatır.Planlaması özel olarak mı düşünülmüş,onu bilemiyorum.Okul personeli,öğretmenler ve öğrencilerden başka kimse okul alanında yoktur.Okul harici dışarıdan gelenler hemen bilinirdi.Hele gelen kimse öğrenci velisi ise merak konusu da olurdu.Nadir yaşanan olaylardandı velilerin okula gelmesi.
Binaların dağınık yapılmış olması hoşumuza giderdi.Disiplinin büyük ve kırmızı harflerle yazıldığı okulumuzda böylece hareket alanımız geniş oluyordu.Binaların bir ucu taaa Sütünlü tepesinin eteğindeki dereye,öbür ucu da Uygulama binasına kadar uzanırdı,Kıyısından geçen bizim ve Dedeköy’ün yolu bizler için adeta „İzmir Kordonboyunda“ gezinti yeriydi.Eski yemekhaneden dersliklere,yatakhaneye gidiş-gelişler sanki bir spor dersi gibiydi.Okul binaların arasındaki yolların büyük bölümü aslfalt olup guruplar halinde boş zamanlarımızda voltalar atardık.
Öğretmenlerin ve müdürün evleri aynı sırada toplu halde denebilirdi.O yol üzerinden pek fazla geçmezdik,hocalarımıza fazla görünüp göze batmayalım diye.
Kupkuru dağın eteğine kurulmuş olan okulun, içi ve çevresi yeşillendirilmiş,o kavurucu sıcağın,taşların ve kuraklığın da etkisiyle ağaçların yeşil rengi adeta soluklaşmıştır.O binalarda,yaşamadığımız ve görmediğimiz modern dünyayı okuyor,kavramaya çalışıyorduk.
Yemekhane binamız iki katlı,zemin katta mutfak ve gerekli erzak eşyalar bulunurdu.İkinci kat,aslında zemin kat demek daha doğru olur,yemekhane,bitişik olarak okul idare binası yemekhaneye eklenmiştir.Sandalye yerine yer kaplamaması için olsa gerek tabureler,pek temiz olduğunu da söyleyemem,üzerine oturduğumuzda bazan pantolonumuza yapışırdı.Çaylarımızı karavanadan kepçe ile su bardaklarına alırdık.İkinci bir bardak çay alabilmem mümkün olmamamıştır.O çetin kış koşullarında mübarek çay pek de aranırdı.
Okul personeli,hocalarımız ve müdürümüz de aynı çatı altında beraber yemek yerdik.“ Hababam Sınıfı“ filimindeki düzeni biraz andırırdı.
Okulumuzda disiplin gerçekten büyük ve kırmızı harflerle yazılırdı.Sigara içmek,içerken yakalanmak,yüz kızartıcı gibi suçlardan dolayı disiplin kuruluna gönderilmek,bir veya iki hafta okuldan uzaklaştırılma gibi ceza almak korkulu rüyamızdı.Hocalarımıza karşı gelmek gibi bir düşünce hiç bir öğrencinin kafasından bile geçmezdi.
Demokrasi kavramını ilk olarak okulumuzda kavradım.Birinci ve ikinci sınıflarda iken seçimlere katılır oy verirdik ama ben önceleri pek anlabilmiş de değildim.Ülke seçimlerinde olduğu gibi üst sınıflardaki abilerimizden parti sisteminde olduğu gibi bir gurup oluştururlar,kendilerine bir ad verirler,bu şekilde birkaç parti kurulur ve propogandalarını yaparlar ve nihayet seçim yapılır,en çok oy alan gurup hükümet misali seçilir ve görevlerine başlarlar.
Görevlerinin başında okul idaresi ile diyalog kurarak köprü görevini üstlenmiş olurlar.Öğrenciler arasında olan sürtüşmeleri gidermek,garibanları desteklemek,gerekirse maddi ve manevi olarak yardımcı olmak.
Yatakhanelrimizde yetmişer kişi kalırdık.Soba yoktu,camların kırık olduğu da olurdu.Hala düşünüyorum,nasıl orada o kuru ayazlarda yaşayabilmişiz,hayretle geriye bakıyorum.Kavgasız nasıl o kadar kalabalıklar halinde geçinebilmişiz.Bugünkü ortamlarda üç beş kişi bir konu üzerinde bile anlaşamıyor.Her şey demokrasi sloganı ile bir yerlere varmak istiyoruz,ancak bir yerlerde büyük bir eksiklik,bir boşluk var.Bana öyle geliyor,herşeyi fazlası ile biliyoruz,bildiklerimiz üzerinde değil de bilmediklerimiz üzerinde tartışıyoruz.Bir nevi,olmayan parayı harcamak gibi………….
Çok az yüzünü görebildiğimiz,biraz da mizaç olarak soğuk tipli bir gece bekçimiz vardı.Yaz-kış,her mevsim okulun çevresini ve iç tarafını ,evlerin,binaların arasını dolaşmak,okulu herhangi bir tehlikeye karşı korumak göreviydi.Okulun çevresi dört beş kilometre kadar vardı.
Okulumuz, toplam bin,bin ikiyüz dönüm kadar araziye sahipti.Döner sermayesi sistemli,zirai yönden gelişmiş örnek bir konuma sahipti.Öğrencilerin en büyük zevki,mevsimine göre meyve bahçelerinden meyve aşırmaktı.Bu iş için yastık kılıflar biçilmiş bir kaftandı.
İvriz’de okuyup da o meyve bahçelerinde çalışmadan öğretmen olan olmamıştır.Kıravatla bel,kitap ile kazma-kürek aynı anda bulunmuş,adeta dost olabilmişlerdir…………!!!!!!!
Mustafa Dumlu