Mustafa Gönülal Hocamdan Bende Kalan İzler,                                                 Ahlen,25.02.2012

Mustafa gönülal hocamizdan önce Nejdet (Necdet) Bostancıoğlu tarım-iş öğretmenimizdi. Bir nevi çocukluk yıllarıma denkgelen hocamızdan fazla yazma şansım yok, kendim o yıllarda çocuk denecek kadar cılız ve çelimsizdim. Ama olumsuz bir yönünü söylemek mümkün değil, bana göre haddim de değil, bizleri hem kendi branşında hem de bir eğitici olarak eğitti. Bu yeterlidir hocamı anmak-yadetmek için.

 

Gönülal hocamızı okumak, anlamak o günlerde bizim için olanaksızdı. Üniversitelerle yarış edercesine bir siyasi akım, bu akımın içerisinde birinci sınıftan itibaren yetmiş seksen öğrencinin bir yatakhanede yatması, sobasız ve soğuk çatayazlarda muslukların patlaması, bir sigarayı tuvaletlerde üç kişinin içmesi ve sigara içilirken peş peşe çekilmesinden dolayı sigara ucunun bıçak gibi sivrilmesi, gerisinin sararması , hızlı hızlı korku ile çabuk çabuk içilmesinden dolayı sigaranın kendisinin ısınması, hamamda tam sıcak suyun bulunmaması, bu arada „Amerikan Peynirinin ve yağının „ mutfağa girmesi…….

Bütün bu ortamların yaşandığı dönemde Mustafa Gönülal Hocamızın okulumuza atanması….

 

Hocamızın iç dünyasını okumak mümkün değil, ama sürekli bir gülümseme, tatlı-sert yaklaşımlarıyla biz öğrencileri çok etkilediği kesin. Bu günlük yaşadığımız hocamız, benim en çok etkilendiğim ; Ziraat Yolu üzerindeki diktiğimiz akasyalar, her akasya fidanı çukurunu kumpanya kazmalari ile kazarak diktiğimiz, o akasyaların boy verdiğini benim her köyümüze gidiş ve gelişimde görebilmem. Ne yazık ki o akasyaların canına okumuşlar.

 

Sonuç olarak söyleyeceğim; „İvriz-İvrizliler“ Ereğli’de postacı elbisesi ve yürüyüşümüzle nam salmışız, kadının-kızın tabu olduğu dönemler, filimlerde bir kadın bacağı görüldüğünde islıkların ardı arkasının kesilmediği günler……Böyle bir ortam ve biz öğrencilerin psikolojik durumları,…..bir duyduk yeni binanın girişteki salonda dans var, bizler için hayali dahi düşünülmeyecek bir ortam. Celal cezim’in dediği aynen doğru ve ilk dansa kalkan Tarım-iş öğretmenimiz Mustafa Gönülal……..

Ne derece doğru, belki abartı-söylentidir, hocamızın biraz boksörlüğü de varmış, yanlış duymuşsam hocamdan çok özür diliyorum, bir arkadaş anlatmıştı Ereğli’de liselilerle bizim İvrizliler maç yaparken liselilerin küfürlerine dayanamıyan hocamızın birkaç liseliye yumruklaması. Yanlış biliyorsam hocamızdan tekrar tekrar özür diliyorum. Bir duygumu yazdım sadece.

Hocamıza istinaden bir bilgi eklemek isterim. Köy kökenli ve geçimimiz çok yönlü tarıma bağımlı olması nedeniyle yaşadığım Almanya’da yirmi iki senedir bir hobi bahçem var ve ülke genelinde bir milyon iki yüz bin üyesi var, büyük bir örgüt. Üyelerine , isteğe bağlı olarak seminerler veriyorlar. Kırkbeş gün seminerlerine katıldım, sınavlarını başarı ile kendi dillerinde verdim. Bunu kendimi övmek için yazmıyorum, tam tersine, bizim öğretmenlerimizin altmışlı yıllarda bizlere öğrettiklerinin tekrarını burada seminerlerinde gördüm ve kolayca başardım. Yani bizim hocalarımız her yönüyle gelişkin-yetkin ama siyasetin bunun kıymetini bilmesi gerek, dışarıdan adam getirmeye gerek yok, „adamlar çok, adamları takdir edecek adamlara ihtiyaç var.“

„Köy enstitüleri ,devamı öğretmen okulları“……

Bilmek gerek kıymetini, bilmek gerek günümüze entegre etmesini…….

Saygılar Mustafa Dumlu’dan

 

Mustafa Gönülal

Sevgili Fazlı İnci ile de hiç aklımdan çıkmayan bir anımız vardır.. Bir sınıfta Tarım dersinde idik.. Sınıfın arka duvarında sıralı her öğrencinin çelikten üreterek büyüttükleri çiçeklerini kontrol ediyordum.. O esnada oluşan bir döküntü nedeniyle.. Çiçek sahibinden bir süpürge getirmesini istemiştim.. Sevgili öğrencimiz dışarı çıktı.. Biraz sonra kapıyı çalarak sınıfa girdi.. Süpürge yok öğretmenim dedi.. Ben <O-DEFTER> i açtım.. Sayfasına.. Seslendirerek <Süpürge yok öğretmenim dedi> Yazarken.. Öğretmenim yazmada bulup getireyim dedi.. Ben gene sesli olarak.. <Öğretmenim yazmada bulup getireyim dedi> Yazdıktan sonra.. Haydi bul-getir dedim.. Bir süre sonra aşağı koridorda başrışmalar duydum.. Dışarı çıktım.. Merdivandan aşağıya baktım ki.. Uzun saplı süpürgenin bir ucunda rahmetli Fazlı usta.. Bir ucunda bizim kahramanımız.. Kahramanımız mutlaka götürmem lâzım, diyor.. Fazlı usta benimde mutlaka burayı teneffüse kadar süpürüp bitirmem lâzım, diye bağrışıyorlardı.. Ben sınıfa girdim.. Bir süre sonra kahramanımız, elinde sapsız bir süpürgeyle geldi.. Arkasından Fazlı usta, elinde süpürgenin sapıyla koridorda.. Hangi sınıfa girdi bu diye bağırırken.. Ben kahramanımızın O-DEFTERDEKİ sayfasına.. <Bir işte kullanılan süpürgeyi getirdi> diye yazarken.. Kahramanımız: Öğretmenim.. Bundan sonra öyle yapmayacağıma söz veriyorum.. demek erdemini ilân ettiğinde.. Heyecanımdan-saygımdan tüylerim diken-diken olmuş.. Aynısını.. O-DEFTERE yazmıştım.. Sevgili Fazlı ustamıza Allahtan rahmet.. Kalanlara sağlıklı-mutlu ömürler diliyorum...

 

 

 

 

 

"Köy Enstitülü öğretmen LEMANSER SÜKAN' dan mektup aldık”

 

"Köy Enstitülü öğretmen LEMANSER SÜKAN' dan mektup aldık” BEN ASLA FORMATLI OLAMAM BAŞBAKAN ! ,, diyor LEMANSER öğretmen. “ Çünkü kendi giysilerimi kendim diktim. Yiyeceğim salçayı ,turşuyu,tarhanayı kendim yaptım.Dünya gençliğinin okuduğu cilt cilt klasikleri okudum.Anlamadığım yerleri formatsız öğretmenlerimle tartıştım. Hiç kimsenin önünde diz çökmedim. Hiç kimsenin öğrettiklerini papağan gibi ezberleyip kafa sallamadım. Her okuduğumu , her duyduğumu neden, niçin, nasıl diye sorguladım.Aklıma ve mantığıma uymayanlara asla inanmadım. Ben Köy Enstitülüyüm ; bundan onur duymaktayım.Formatsız öğretmenlerim bana önce VATANIMI-ULUSUMU-CUMHURİYETİMİ-DEVRİMLERİMİ ve BÜYÜK ÖNDER ATATÜRK’ÜMÜ SEVMEYİ ÖĞRETTİLER…Nankörlüğü,karalamayı,çamur atmayı,hiç bilmem.Çünkü öğretmediler.İnsanı,doğayı ve çocukları sevmeyi öğrettiler.İyi öğretmen olmayı,Cumhuriyetin Öğretmeni olmayı öğrettiler.Ben de bir Cumhuriyet öğretmeni olarak ,ülkemin köyünde,kasabasında ,kentinde,doğusunda,batısında seve seve çalıştım; çalışmaktan onur duydum. BEN ASLA FORMATLI DEĞİLİM BAŞBAKAN..Eğer formatlı olsaydım işimi bilir,küpümü doldurur,köşeyi dönerdim.Bugün çocuklarımın havuzlu villaları,denizde gemicikleri,özel hastaneleri olurdu..77 yaşındayım.Hala kendi işimi kendim yaparım.Çünkü bize Köy Enstitülerinde insanları kullanmayı değil,ülkeye,ulusa hizmet etmeyi öğrettiler. Ben Köy Enstitülü olmaktan, ATATÜRK,HASAN ALİ YÜCEL,İSMAİL HAKKI TONGUÇ ve bana emek veren öğretmenlerimin yaktıkları aydınlanma meşalesini taşımaktan onur duyuyordum.Bu meşaleyi emperyalist uşaklarına söndürtmeyip onu taşımaya devam edeceğim.Yeni kuşaklara teslim etmeden ölmeyeceğim.!”LEMANSER Öğretmenin yaşadığı bir toprakta AYDINLANMA ışığı söner mi hiç ? 

 

 

 

Remzi Koç
İVRİZ'İM İvriz'im iki gözüm Gül kokulum Öğretmen okulum Seni anlatılamaz özledim. Yemyeşil Elma bahçelerinde gezmeyi, İçinde oturup Sevdiklerime mektuplar yazmayı, Koşarak kantine varıp Galip amcadan Yarım ekmek, yirmi beşlik helva almayı, Onu da bazen arkadaşlarla bölmeyi özledim. Sıram geldikçe, Nöbetlerimi güzelce tutmayı Nöbetçi öğretmenleri taklit etmeyi, Haşarı arkadaşları uyutmayı özledim. Ahmet Nacir'le şakalaşmayı Kazım Işık'la dolaşmayı Halil Şişik'le dalaşmayı Hayallerimi,düşlerimi,sevinçlerimi,gözyaşlarımı Canlarım sınıf arkadaşlarımı özledim Kemal Bey'e Not almak için mandolin çalmayı Şerif İken'den güzel notlar almayı Salih Bey'in, Kıssalı sözlerinden hisse kapmayı O,öpülesi ellerinden öpmeyi Hüseyin Seçmen'in tatlı sözlerini Nevin Üzümcü'nün güler yüzünü Müdürlerimiz Ramazan Oral'ı,Kamil Açan'ı Bizlere, Atatürk yolunda çığır açanları özledim. İvriz'im, Altı yıl bağrında kaldığım Vatan millet sevgisiyle dolduğum, Adam gibi adam, Öğretmen gibi öğretmen olduğum Okulum,gül kokulum Seni: Anlatılamaz özledim.
REMZİ KOÇ
 
 

(Bu yazi M. Ceyhanin yesil kösk yazina eklenecek)

Ozan İsa Oğuz Böyle nefis bir yazı can kardeşim Mustafa Ceyhan'a ne kadar da yakışıyor. Yüreğin var olsun güzel dost...

 

Hüseyin Selçuk Vural Mustafa kardeşim, bu köşk senin dilinden çok etkilenip canlanmış,görücüye çıkacak kızlar gibi boyanmış sürmelenmiş şimdi...Yazından çok etkilendim.Artık önünden her geçtiğimde eski-yeni karşılaştırmasını ister istemez yapacağım sanırım bundan sonra...eline,emeğine sağlık...

 

Mustafa Ceyhan Senin profilinde yeni halini gördüm ve çok sevindim.Etrafını çepeçevre sarmış olan o pahalı dilberlere, daha çoook taş çıkaracak güzelliğine yeniden kavuşmuş.Asalet onun temelinde var.

 

Üzeyir Karataş Akıcı bir dille yazmış olduğun denem yazını okdum.tebrik ederim.Demekki kapağı açılmamış kutuların içinde ne hazineler varmışta,haberimiz yok.

 

Saffet Yeşilyurt tebrikler Mustafa denemeye devam arkası gelecektir. Başarıar

 

Mehmet Karataş Mustafa Bey'in, yazısında anlattığı ''yeşil Köşk'', Cemil Bey'in Konağı diye bilinir.Şu anda bir butik otel olarak hizmet veriyor.

 

 

Mustafa Dumlu Benim dogumum o konakta gerceklesmis desm kimse inanmaz. Karli bir kis günü subat ayinda, gulam bagimizin asil sahibi Cemil Efendi ile aramizdaki bir köprü imis, dgumun zor olacagi anlasilinca anam rahmetliyi at arabasi ile Eregli'ye Cemil Efendinin konagina getirmisler ve dogumum o konakta gerceklesmis. Ben hic birini elbette tanimam ama yasli bir nine, konagin hizmetcisi ile cocuklugumda bir kez konusmustuk . Dogum tarihim de Eregli olarak günü gününe yazilmis bu sayede.

 

Mustafa Dumlu Deneme yazisi denem yazisindan öte tam bir makale yazisi, gercekten cok güzel yazmissin hocam, eger her deneme yazisi böyle ise ötesini düsünmek lazim.

 

Mustafa Dumlu Ben yaziyi cok begendigim icin öyle yazdim.

 

Mustafa Ceyhan Beğendiğinize sevindim.Size çok teşekkür ederim.

 

Hüseyin Selçuk Vural Cemil Bey Konağının yanındaki arsaya da amcam bina yaparak adını ''Cemil Bey Ap.'' koydu.

 

Mustafa Dumlu Sevindim iyi etmis, otel gibi birseyler yapmislar, tam bakmadan yanindan geldim gectim sadece, Eski haliyle bana daha sicakti.

 

Mustafa Ceyhan Ereğli'nin tarihi ve kent kimliği açısından ,eski yapıların korunması gerekiyor.Ayrıca bu kimliğin kazanılmasında etkisi ve katkısı olan kişi ve sülale adlarının sokak,cadde,park,apartman vb yerlerde kalıcı hale getirilmesi çok doğru bir yaklaşım.Cemil Bey adı yakışmış.

 

Mahir Ataseven çok güzellll...

 

Sabrullah Ustundag Mustafa cığım kalemiyin güçlü olduğunu söylememek gerek yokama,zamanı daha iyi degerlendirerek roman türü yapıtlar üretmeni diliyorum.

 

Hüseyin Selçuk Vural Yanına amcam Ahmet Ramazan Vural'ın yaptığı apartmanın adı da Cemil Bey Apartmanı oldu.

 

İHANET- Mevlüt Demir

Nalan Karataş Ceyhan ve Mustafa Ceyhan tarafından İVRİZLİLER'de (Dosyalar) · Belgeyi Düzenle

İHANET

Şimşekler, ne zaman çakıp, Gök yarılsa,

 Geldiğini var sayar,... Sahile damlardım.

 Ve ay belenirken karanlığa,

 Ben kulak kesilirdim aydınlığa.

 Gıyırdaşan kumlardı, Çıplak ayaklarına dolanan.

 Ve hoyrat bir rüzgârdı, Islak bedenini kucaklayan.

 Oysa, bendim seni bekleyen

 Bendim; Asırlardır gözlerini ufuktan ayırmayan.

 Moraran bulutlardan, sesin gelir,Aklımdan sen geçerdin.

Ilık nefesinde ısınır, Islanmış saçlarında, Yine, ben üşürdüm.

Geceler boyu, seni özler, Kendime, ben eşlik ederdim.

 En güzel ıslığı ben çalar, En güzel türküyü de, Yine ben söylerdim.

 Bir aksi sedadır kulaklarımda,

 En iyi ben dinler, En çok ben alkışlardım

 MEVLÜT DEMİR

  • Nebi Mustul, Hakkı Dindar, Hüseyin Aksu ve 16 kişi daha bunu beğendi.
    • Hüsnü Yildirimer "Gıyırdaşan kumlardı, Çıplak ayaklarına dolanan. Ve hoyrat bir rüzgârdı, Islak bedenini kucaklayan." Güzel bir bölüm...6 Ocak, 07:18 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    • Mevlüt Demir Şiirime beğeni koyan arkadaşlara teşekkür ediyor,esenlikler diliyorum...6 Ocak, 19:42 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    • Mustafa Güneş Sevgili dostum Mevlüt harika iirlerin var inan keyfle okuyorum. hani acıkmış bir insan fırından yeni çıkmış bir ekmeği katık bitirşi gibi bir nefeste okuyorum. kalemine yüreğine sağlık.Cuma, 02:56 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    • Mevlüt Demir Nazik paylaşımın için teşekkürler Mustafa Bey,böylesine övgü dolu sözlerin, bana ne kadar büyük bir güç verdiğini özellikle ifade etmek isterim. Selamlar...Cuma, 23:39 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    • Üzeyir Karataş Şiirle manzara bütünleşince,yüreğin güzellikleri sözcüklere dökülmüş...tebrik ederimDün, 00:56 · BeğenBeğenmekten Vazgeç
    • Halis Daşlı şiir ve manzara insanın derinliklerine iniyor...kalemine gayret...23 saat önce · BeğenBeğenmekten Vazgeç · 1
  •  

 

  •  

· Karanlığın Kuvveti - Talip APAYDIN

‎Celal CEZİM tarafından paylaşıldı.

1947’de, Amerikan Marshall yardımları uğruna kurban edilmiş Köy Enstitülerinin bir hikayesi (Karanlığın Kuvveti-Talip Apaydın) İşte öykü: Kurban bayramı tam kışın ortasına rastlıyordu. O günler bir soğuktu, bir soğuktu... Kar, fırtına, tipi... Eskişehir ortalarında papaz harmanı savruluyordu. Göz gözü görmüyordu dışarılarda. Sular donmuştu hep. Seydi Suyu iri buz parçaları akıtıyordu. Santral kanalı kapandığından, elektriklerimiz kaç gündür doğru dürüst yanmıyordu. Akşam seminerlerinde kitap okuyamıyorduk, ders çalışamıyorduk. Lambalar ikide bir usulca sönüveriyordu. Dersliklerimizde pelerinlerimizle oturuyorduk da, gene de ısınamıyorduk. Musluklarımızdan su akmıyordu. Ellerimizi yüzlerimizi yıkamak için dere kıyısına gidiyorduk. İçme suyumuz yoktu. Üç gün bayram iznimiz vardı, ama bu soğukta nereye gidecektik? Köyü yakın olanlar gitti ancak. Bayram sabahı kampana çaldı. Dışarıda toplanılacak dediler. Başımızı gözümüzü sararak, büzülerek çıktık. Müdürümüz Rauf İnan merdivende bizi bekliyordu. Üstünde palto bile yoktu. Ellerini arkasına bağlamıştı. Boz urbaları içinde, yağsız çehresiyle bir heykel gibiydi. Savrulan karlardan gözlerini kırpıştırıyordu. O halini görünce usulca pelerinlerimizin yakalarınıindirdik. Ellerimizi cebimizden çıkardık. "Arkadaşlar !" diye başladı. Bir canlıydı sesi, bir heybetliydi. Önce yılgınlık psikolojisinin zararlarınıanlattı. Korkan insanın muhakkak yenileceğini ve korktuğuna uğrayacağını söyledi. Bu hava soğuk evet, fakat siz isterseniz üşümezsiniz, dedi. Olduğumuz yerde birkaç kez sıçramamızı ve kuvvetli tepinmemizi istedi. Dediğini yaptık. Birden ısınmıştık sanki. Hoşumuza gitmişti. Bugün bayram, dedi. Şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz. Sonra yapacağımız iki iş var: Ya tekrar içeri girip sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu üç günü böyle faydasız, hatta zararlı geçirmek, can sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek. Yahut da kazmayı, küreği alıp, santral kanalınıtemizlemeye gitmek. Emin olun gidenler, kalanlar kadar üşümeyecektir. Çünkü inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne sıcakta yanar. O; yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde her türlü güçlüğün üstüne çıkmıştır... Onu hiçbir karşı kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan yaptığı işin gereğine inansın.-Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum, dedi. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak. Elektrik yanınca okulun işleri yoluna girecek. Kitap okuyabileceksiniz, ders çalışabileceksiniz. Sularınız akacak, yıkanabileceksiniz. Size şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün başlayacaktır. Şimdilik bize düşen milletçe çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır: "Bayramlarda çalışırız bayramlar için". Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler gelsin. Heyecanlanmıştık, üşümemiz geçmişti. Hepimiz geleceğiz! diye bağırmıştık. Bayramda çalışırız bayramlar için! Bayramda çalışırız bayramlar için! Altı yüz kişi böyle bağırdık. Sonra da kazma kürekleri koyduğumuz işliğe doğru bir koşuşma başladı. İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru saldırması belki sadece savaşlarda görülür.. Santral havuzundan başlayarak onar metre arayla su kanalına dizildik. Çıplak Hamidiye Ovası ayaz. Kırıkkız Dağı'ndan doğru zehir gibi bir rüzgâr esiyor. Pelerinlerimizin etekleri uçuşuyor. Kazmayı vurdukça yüzlerimize buz parçaları fırlıyor. Bazı yerlerde kar her yeri doldurmuş, kanal dümdüz olmuş. Nereyi kazacağız belli değil. Müdürümüz, öğretmenlerimiz başımızda dört dönüyorlar. Bir o yana koşuyorlar, bir bu yana. Öyle çalışıyoruz ki, boyunlarımızdan buğu çıkıyor. Bazen adam boyunda buz parçalarını elleyip çıkarıyoruz kıyıya. Kimisi bağırıyor, kimisi kazmalara tempo tutuyor. Bir gürültü gidiyor kanal boyunca. Yeşilyurt köylüleri evlerinin önüne çıkmış, bize bakıyorlar. Böyle çalışmamıza alışkınlar ama bayram günü, bu soğukta nasıl donmadığımızaşaşıyorlar. Yeşilyurtlu arkadaşımız Azmi, köyü yakın olduğu için izinli ya! Bize evlerden bazlama ekmek taşıyor. Köylü ekmeğini özlemişiz, aramızda kapışıyoruz. Yukarılardan, aşağılardan ikide bir sesler yükseliyor:-Bayramda çalışırız bayramlar için! Koca ova çınlıyor. Taa uzaktan Hamidiye'nin, Mesudiye'nin köpekleri ürüyorlar. Bu kış günü böyle seslere anlam veremiyorlar herhalde. Ayaz ovanınıssızlığı yırtılıyor. O gün o kanalın yarı yerini açtık. Bir buçuk metre derinliğinde, uzun, derin bir çukur karları yara yara gitti. Ertesi gün taa bende kadar tamamladık. Sonra merasimle suyu saldık. Nazlı bir gelin getirir gibi önünden ardından yürüyerek, türküler marşlar söyleyerek getirdik ve geç zamanda, santral havuzuna döndük, sonra bir baktık, okulumuzun balkonuna çakılı"Ç K E" yandı... ( Çifteler Köyü Enstitüsü ). O zamanki sevincimizi nasıl anlatmalı? Üşümüşellerimiz alkıştan ısındı. "Yaşa var ol" seslerimiz ufukları kapattı. Dünyanın en içten gelen, en coşkun bayramı oldu belki. Hiç unutmam bir arkadaşımız kendi ellerini öpüyordu. "Aferin ulan eller, diyordu, bu elektriğin yanmasında senin de hissen var, yaşasın." Sevinçten gözlerimiz yaşarmıştı. Müdürümüz bir tümseğe çıktı. Birkaç kelimeyle başarımızı tebrik etti. Her nokta koyuşta "sağool!" diye bağırıyorduk..- Şimdi, dedi, depomuza su dolacak, banyoyu yakacağız. Yıkanın ve çalışıp başarmış insanların huzuru içinde uyuyun. İşte gördünüz, inanarak çalışan yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam edersek, biz Türkiye'yi de yükseltebiliriz!- Yükselteceğiz!, diye bağırdık.-Bayramda çalışırız bayramlar için!-Bayramda çalışırız bayramlar için!İçeri girdik, musluklardan şarıl şarıl sular akıyordu. Birbirimizi tebrik ediyorduk Unutulmaz bir bayramdı.

 

 

Nalan Karataş Ceyhan Teşekkür ederiz Celal CEZİM.

 

Celal Cezim Havva Karataş'ımız vardı da, Nalan Karatş'ı hatırlayamadım desem, acaba beynimin birtakım yerlerinin sulanmaya başladığını ele vermiş mi olurum?. Bizim meşhur ve de merhum Mustafa Karataş hocanın kızlarından biri olabilir mi diye bir tahmini tutturma olasılığımın yüksek olduğunu öne sürebilirim yine de.

 

Mustafa Dumlu Havva ve Fatma Karatas Durlazli iki baci sinif arkadasimizdi Celal.

 

İlyas Yılmaz Celal öğretmenim, Nalan hanım, Mustafa Karataş hocamızın yanılmıyorsam en büyük çocuğu. Hatırlayamamış olmanız sizin yaşınızın büyük olmasından değil, Nalan'ın yaşının küçük olmasındandır.

 

Celal Cezim Doğru iki kardeştiler. Hatırlattığın için teşekkür Mustafa. Da, biliyorsan sen Nalan'ı anlat. Profilinde İvriz öğretmen okulu diyor.' Havva'nın diğer adı' falan demeyesin. Dile kolay 42 yıl. Mehmet Günay Hocayla birlikteydik, geçen Cuma günü. Akşamleyin de Abdurahman Kaplan Hocanın Resim Sergisinin açılış kokteyline katldık..Şarap&sohpet, arkeolaji tadındaydı.

 

Nalan Karataş Ceyhan Celal Bey, ben Mustafa Karataş'ın en büyük çocuğuyum. Emekli Eğitim Müfettişiyim ve Antalya'da yaşıyorum.

 

Celal Cezim Bu 'İvrizliler ' grubuna geç intikal etmem, eğitimci olacağım diye 6 yıl dirsek nasırladıktan sonra 1-2 sene sonra bu alandan firar etmem ve de 40 sene hiç bir İvrizli ile karşılaşıp bellek tazelemediğimden olmalı bendeki hatırlamalar arkeolojik kazı yapmaktan daha zor oluyor. Mustafa hocanın kızlarını hatırlıyorum. Biz öğretmen okulunun tozunu attırırken Onlar (sizler) henüz Ergun Peker Hocanın eşinin öğretmenliğini yaptığı yandaki deneme ilköğretim okulunda okuyorlardı sanırım. Daha sonra biz 'abiler' sınıfına terfi ettiğimiz için siz 'tıfılları' görmezden gelmiş olmamız da doğal:)) Ne ise, İvriz sıradan bir okuldaşlığın ötesinde bir anlam taşıdığından, okulda iken görüşmediğimiz arkadaşlarımızın bile geldiğimiz noktada apayrı bir kıymet taşıdığını artık kimse yadsıyamıyor.

Please publish modules in offcanvas position.