Ahlen,06.02.2009
İvriz’de Nöbet
Sanki askerdik……
Aslında haftalık nöbet sırası gelenler pek sevinirdi,hele de bu nöbetçilik yemekhanede veya fırındaysa.Ben iki sefer bir hafta üzerinden işhanede,bir hafta yemekhanede,bir hafta müzikhanede,bir hafta idarede ,bir hafta laboratuvarda nöbetçilik yaptım.
Dayak yememe rağmen en çok işhanedeki nöbetime sevinmiştim.Resim ve iş bilgisi derslerimden en yüksek notu alırdım.İşhanemizde mekanik olarak hemen hemen bütün aletlerimiz vardı.İki bina olarak işhanelerimiz bizim köye devam eden anayol kenarındaydı ve binalar oldukça uzundu.
İsmini hatırlayamadığım,hem sevdiğim,hem korktuğum,saydığım ve çok şeyler öğrendiğim o hocamdan iki anımı anlatmak istiyorum:
Birincisi,bayağı çocukcaydım,fiziken geç geliştiğim için yaşadığım olayları o günlerde daha irdeleyemiyordum bile.İşhane nöbet sırası bana geldi,sevinçliydim,heyecanlıydım.İş-bilgisi desi olan sınıflar sırası ile gelir,ders yapılırken onları izler birşeyler öğrenmek için merakla bakardım.Hocamız gayet titizdi,işhane temiz,tertipli düzenli olacak,aletler yerli yerince yerlerine konacak veya asılacaktı.
En çok ağaç işleri yapardık,bu nedenle marangoz aletlerinin tamamı fazlası ile vardı.Boş geçen derslerde korkarak da olsa özenle,merakla tek tek o aletleri inceler kendime birşeyler yapmaya çalışırdım.Karton,mukavva ve kağıt işleri de yapardık,en az metal işleri olurdu.
Bir seferinde pervaneli küçük model uçak yapıp köyümüze getirip uçurmaya çalışmıştım.Ağaç işlerinde yetenekli olduğumu söyleyebilirim,severek de uğraşıdım,oldukça iyi notlar da alırdım.
Bir seferinde aletlerden birini yerine koymamışım,ve bir sınıf ders yapmak üzere işhaneye geldi,hocamız : „ Dumlu bu ne „ dedi , iki tokat atmıştı.
Aynı hocamız resim dersimizi de gelirdi.Hocamız,ince uzun,titiz,kendi bıranşında başarılı,aynı zamanda hobileri olan değerli bir eğiticiydi. „Buzlar çözülmeden „ eserini başarılı bir şekilde sahneye koymuştu.Tiyatro sevgim böylece hocam tarafından bana kazandırılmış oldu ve meslek hayatım süresince gerek Türkiye’de,gerekse Almanya’da hobi olarak devam etti,başarılı olduğumu okuttuğum öğrenciler uzun yıllar sonra bana teyit ettiler.
Resim derslerinde önceleri suluboya ve portre çalışmaları olarak yapardık,daha sonra yağlı- boya yaparak devam ettik.
Tuvallerimizi kendimiz hazılardık,hocamız bizi bir bütün olarak yetiştirdi diyebilirim.Beşincici sınıftaydım ressamlara ait tabloları taklit ederek güzel tablolar hazırlıyorduk.Ben de sonbaharı anlatan iki ağaç tablosuna başladım,arkadaşlarım tablonun çok güzel olduğunu söyleyerek bittikten sonra resmi evimize kaçırmamı tembihlediler.Güzel olan tabloları sergiye götüreceğini söyleyen hocamız meğer,için en güzellerini kendine ayırıp satarmış.O günlerde benim aklım oralara daha eremiyordu ve onun için sınıf arkadaşlarım resmi eve kaçırmamı söylelermiş.Tablo tamamlandı,arkadaşlarım dediği şekilde evimize götürdüm .Hocamımızın gözü benim tabloda olmalı ki ertesi hafta resim dersimizde sınıfa girer girmez: „Dumlu,tablo nered „ diye sordu.
Ben de gayet saf olarak:
„Hocam,resmi köyümüze götürdüm.“ Dedim.
Dört tokat yüzümde şakladı ve ertesi hafta resmi getirmemi tembihledi.Ertesi hafta dediği gibi yaptım,not olarak pekiyi aldığımı da söylemeliyim.
Her şeye rağmen hocamı şükranla andığımı söylemek isterim.