Ahlen, 27.07.2009
İvriz İlköğretmen Okulu ve Ziraat
Ziraat kelimesinin anlamı herkesce malum, okulla ilişkisi günümüzde pek bilinmez sanırım.Öyle zannediyorum ki ziraat , İvriz’den gelip geçmiş bütün öğrencilerde olumlu intibalar bırakmıştır.
Ziraat; okula bir buçuk-iki kilometre uzaklıkta elma bahçesi, vişnelik, üzüm bağı ve diğer meyveliklerin olduğu, aynı zamanda birkaç binası ile, ineklerin, tavukların yetiştirildiği bir yerdir.Bir traktör ve ekin işlerinde kullanılan diğer tarım aletleri de her daim kullanıma hazırdır.Okulun kuzeyinde kalır, okula gelenler önce ziraattan geçerler, sonra Uygulama Okulu’ndan ve okula gelinmiş olur.
Benim için anlamı biraz daha farklıdır. Ziraat’a çok yakın olan Sarıca Köyü vardır, o köyün sınırları içerisinde kalan „Sarıca“ diye adlandırdığımız sekiz evlek civarında bir bahçemiz vardı. (Bir evlek bizde 400 metrekaredir)
İvriz Barajı yapılmadan önceleri İvriz Çayı birkaç akarlarla Ereğli ve daha ilerisine kadar ulaşırdı.Bu akarlardan birisi hemen bizim bahçenin üzerinden geçerdi, miravı da Sarıca Köyü’den olurdu. Sarıca’lılar bizim için Gaybi Köylü diye hiç su vermek istemezlerdi.Bu yüzden Sarıca’lıları hiç sevmem, hala da öyle. Aşırı egoist insanlar.Şimdiler de nasıl, onu kestiremem. Bu akarlar, akar dediysem bayağı büyük, hep taşacakmış gibi devamlı doluydu.Baraj yapıldıktan sonra o güzelim tabiat güzellikleri tarihe karıştı, canlar acısı bir durum. Ayrıca bu barajdan sonra Akgöl, bataklık olan o kuş cenneti yerlerin yerinde yeller esiyor. Karapınar, Konya’nın bir kazası, çöl denebilecek kadar bir görünümüyle zaten günden güne gittikçe çölleşiyor da.Karapınar, o göçüklerin olduğu yer.
Sarıca’daki bizim bahçeye eşekle çok gittiğim olmuştur, önce okuldan, sonra Uygulama’dan ve Ziraat’ı geçerek bahçeye varırdık.Köyümüzden Ziraat’a gelene kadar biraz okulun yeşilliğini görürsün, sonrası Ziraat’a kadar taş, çakıl, kum, boz toprakla masmavi gökyüzü, kavurucu bir sıcaklık, Ziraat’tan itibaren o güzel yeşillik, üstelik yeşilin her türlü ton renkleri.O bozkırdan yeşilliğe geçmek insana bir haz veriyor.
Ziraat yolunda sağlı-sollu okulun bahçeleri vardır.Okuldan Ereğli istikametine doğru giderken sağ tarafında sapı uzun vişne (kırım vişnesi de denir) bahçesi, vişne bahçesinin altında dar bir yoldan sonra tekrar elma bahçesi vardı.Vişne bahçesinin kalitesiz toprağına rağmen muazzam vişneler olurdu.Sebebini sorduğumda, o vişnelerin idris ağacına aşılandığından dediler.
Yolun sağında ise elma bahçeleri vardır, o zamanlar bildiğimiz eskiden köyümüzde de yetiştirilen daldabir elma ağaçları ile doluydu.Elma bahçelerinin bitişiğinde ise üzüm bahçeleri vardı.
Tarım öğretmenimiz Mustafa Gönülal bizleri üzüm bağını ve elma bahçelrindeki elmaları budamak üzere Tarım-İş derslerinde götürürdü.Rahmetli Salih Bey , aynı zamanda okulumuzun kurucularından, yaşlıydı, o da tarım derslerimize girerdi ve Ziraat’taki bahçelere çalışmak üzere götürürdü. Derslerimiz oldukça şamatalı geçerdi. Bir ara dindersi öğretmenimiz yoktu, Salih Bey dinderslerine de girerdi, üçüncü sınıftaydık ki tam bir hababam sınıfı, sınıfımızda hiç kız öğrenci yoktu, Salih Bey de oldukça yaşlıydı, kulağı da ağır duyuyordu. Dersi kaynatmak için arkadaşlar olmadık soruları sorardı, hatta tarım derslerinde hava müsait olmadığında sınıfta teorik olarak dersler yapılırdı, ders yapılmasın diye güya bilmiyorum diye „gusül abdesti, otuz iki farzdan „ sorular sorarlardı. Hangi niyetle soru sorulduğunu geç farkederdi. Bir seferinde birkaç arkadaş sırf gırgır olsun diye aynı soruyu birkaç kez sordular, Salih Bey çok kızdı ve not defterini çıkardı, beş yüz yirmi biiir diye bağırdı, bu bendim, „kalk ayağa „ diye emir verdi, ben zaten sınıfın en tıfıllarından biriydim.Daha sorduğu soruya cevap veremeden „otuuurrr, biiir „ dedi. Bir kötü bir zayıftı. Karneden sonra farettim ki o notu geçerli saymamış.
Okulun tatil olduğu anlarda bahçeler bomboş olurdu.Her oradan geçişimde imrenerek, şimdilerde ise çok üzülerek o bahçelere bakarım.
Mustafa Dumlu