Ahlen, 20.07.2009
İvriz İlköğretmen Okulu ve Boş Zamanların Değerlendirilmesi
Bu anlatacağım bölüm, 1970 yılına kadar olan zamanı içerir.Kendim ve arkadaşlarımın o günün şartlarında, boş zamanlarımızı nasıl yaşadık, neler yaptık, bugünlerle kıyaslamak bakımından ilgi çekici olacağını düşünüyorum.
Oldukça geniş bir alan, düzlüğüyle, yamaçlığıyla, taşlık ve çakıllarıyla, okulun çevresindeki tek tük sayılabilecek kadar yetersiz ağaçlarıyla, bazan cıvıl cıvıl, bazan da hareketliliğiyle,
uzaklara baktığında kurabileceğin sonsuz hayalleriyle, bazan korkulu, bazan da büyük heyecanlarıyla, yolda ve okulda gezinirken sürekli selamlaşmalarıyla, müdür ve idaredeki öğretmenlerle karşılaştığımızda gülümsemeli selamlaşmalarımızla, posta ile parası gelenlerin sevinçleriyle, yemek zamanı yemekhaneye koşar adımlarımızla gidişimiz, küçücük bir olay olduğunda meraklı bakış ve sorularımızla İvriz.
Dünyada herşey zıddıyla beraber vardır.Dolayısıyla o günün şartlarında varolan olanaklarımızı; sahip olmak isteyip de sahip olamadığımız her şeye karşı olumlu değerlendirerek yaşantımızı renklendirebildik diyebilirim. Ereğli’den uzak olmamız, olan bütün boş zamanlarımızı okulda geçirmek anlamına geliyordu.Ancak hafta sonları, Cumartesi günleri dolmuş ile Ereğli’ye giderek şehirde eğlenmek,alışveriş yapma imkanı vardı, onu da herkes ve her hafta yapamazdı.İçinde sadece öğrencilerin oduğu dolmuş ile Ereğli’ye gidiş-gelişler başlıbaşına bir alemdi.Dolmuş şoförleri de hoşlanırdı.Ben bu zevki hemen hemen hiç yaşayamadım, babam yoktu zaten, fakirlik ve okulumuzun köyümüze yakın olması, ben de tam ters istikamete köyümüze giderdim; bağda-bahçede çalışmaya.Hatta sınıfların yapmış oldukları okul gezilerine de katılamadım. Eksikliğini hala hissederim.
Ama herşeye rağmen her olumsuzlukta yine de bir olumluluk vardır.Yukarıdaki anlattığım o güzel ortamlardan fazla istifade edememem, benim okumamda en büyük bir faktör oldu.
Günlük üç saat etüdümüz vardı,derslerimizi bu etütlerde hazırlardık, yetiştiremiyenler için bol bol daha zaman vardı.Başta futbol olmak üzere, basketbol ve veleybol çok oynanırdı.Her üç sporda da okulumuzun takımları oldukça kuvvetliydi.Beden eğitimi hocamız Nihat Gündüz hem çok yetenekli bir öğretmen, hem değerli ve de aktif bir öğretmendi.Basketbol ve futbol maçlarını bizzat kendisi yönetirdi, böylece tartışmalara pek meydan vermezdi, gerek oynayanlar, gerekse seyredenler daha da bir ciddiyetle maçları izlerlerdi.Maçlar, oldukça çekişmeli geçerdi.Ben hep seyirciydim, en zayıf derslerimden birisi beden eğitimi, diğeri de edebiyat dersleriydi.
Spor olarak, hocamız yüz metreden on kilometreye kadar koşular da yaptırırdı.Haftada iki gün, Salı ve Perşembe günleri sabah kahvaltısından önce bütün okul öğrencileri folklor oynardı,güzel mandolin çalanlar da müziğini çalardı. Bir seferinde beden eğitimi dersinde sınıfımızda benimle beraber beş arkadaş sivas halayını çalıyoruz, bir hata yaptık, yarım ses yanlış çaldık, halay çeken arkadaşlar da haliyle yanlış oynadı, önce beşimiz ikişer okkalı tokat yedik, arkasından hepimizi Sütünlü Tepesine beş kere indirtti, çıkarttı.Çok ciddi bir öğretmendi, ama Ereğli’de 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarında her yıl okulumuz birinci gelirdi, onun için de bizim okulun programını en sona bırakırlardı ve Ereğli Halkı bizim okulun programını seyretmek için sonuna kadar beklerdi.
Okulumuzda güzel bir gelenek vardı.Küçük sınıftaki öğrenciler bir üst sınıftan itibaren büyüklerine hep „abi“ diye hitap etmek zorundaydılar, bir üst sınıfa girmesi gerekirse müsade almak zorundaydı.Belki bugünün gençliğine anlamsız gelebilir ama bizler karşılıklı sevgi ve saygıyı bu şekilde öğrendik, ben menmunum da, saygı ve sevgi birbirinden ayrılmaz iki yüce değerdir diye düşünüyorum.Bugüne kadar zararını da görmedim.
Meyve zamanında boş zamanlarda okulun meyveliğinden meyve aşırmaya gidenler eksik olmazdı. O da ayrı bir konu.
Boş zamanların olmazsa olmazlarından birisi de kitap okumaktı.Kütüphane memuru Naci Odabaşı bu işi gayet güzel yapıyordu.Edebiyat hocalarımız, bizlere kitap okuma alışkanlığını gerçekten çok güzel ve ustaca kazandırdılar.Yanılmıyorsam bir hafta süre ile kütüphaneden alınırdı. Naci Bey, kim hangi kitabı hangi tarihte almış,yazardı ve okunan kitaplar geri teslim edilirdi.Kaybeden,kitabı yırtan ödemek zorundaydı.Eskiyen kitapları resim-iş derslerinde kendimiz ciltlerdik.Kitap ciltlemeyi derslerimizde hocalarımız öğretti, biz öğrenciler de eski kitapları ciltleyerek yenilerdik.
Kitaplığımızda o günün yaşayan birçok yazarların kitapları bulunmazdı.Bazı kitapların okunması tamamen yasaktı. Yaşar Kemal, Mahmut Makal, gibi……..
Bu kitapları satın alan arkadaşlardan ödünç alarak okurduk ve de kısa bir sürede bitirmek üzere.Şimdilerde de kitap okuyanlar maalesef azaldı.
Mustafa Dumlu