GÜNÜMÜZÜN SOL ANLAYIŞI
18 Ocak 2013 Cuma, 18:31 · tarihinde Ramazan Çakir tarafından eklendi
 
 
Türk Dil Kurumu’nun terimler sözlüğünde sol şöyle tanımlanıyor;
İnsanların birlikte yaşayışlarında toplumsal adaletin sağlanması için gösterilen her türlü çaba.
Sol ideoloji, her nedense ülkemizde insanların çoğunluğunun hiç bilmediği ve de hiç sevmediği bir dünya görüşüdür.
İnsan, bilmediği bir şeyden neden nefret eder burası da ayrı bir konu…
İsterseniz bugün sol kavramının nasıl ortaya çıktığını, günümüzde ne anlama geldiğini inceleyelim.
Sol kavramı ilk defa 1789 Fransız İhtilali yıllarında ortaya çıkmıştır.
İhtilal öncesi Kral XVI. Louis başkanlığında toplanan Fransız Parlamentosu’nun sağ tarafında kral yanlıları, soylular ve aristokratlar yer almıştır. Sol tarafında ise işçiler, köylüler, yoksullar oturmuştur.
O günden sonra işçilerin, köylülerin ve yoksulların haklarını savunan görüşlere sol ve solculuk denilmiştir.
1800’lü yıllar sol ideolojinin çok tartışıldığı, zaman zaman da eyleme dönüştüğü yıllardır. 1871 yılında işçiler, yoksullar Paris’te yönetimi ele geçirmişler, 2,5 ay da Paris’i yönetmişlerdir. Bu yıllarda Saint Simon, Fourier ve Owen gibi sosyalist düşünürler, sol konusunda sistematik bazı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu düşünürlerin şekillendirmeye çalıştığı solu, aynı yıllarda Karl Marks beğenmemiş, kendi düşüncelerini bunlardan ayırmak için de ileri sürdüğü görüşe Bilimsel Sosyalizm adını vermiştir.
Marks’a göre, tarih ekonomik mücadelelerin bir tarihidir.
Ekonomi, altyapıdır. Diğer tüm sosyal kurumların belirleyicisidir.
Aile, hukuk, ekonomi, din, siyaset, moda, sanat vb. tüm toplumsal kurumlara Marks, üst yapı kurumlar adını verir. Tüm savaşların nedeni ekonomiktir. Diğer sebepler sadece aldatmadır.
Marks, dünya görüşüne maddeyi (ekonomi) temel aldığı için onun bu görüşlerine tarihi maddecilik (tarihi materyalizm) adı da verilir.
Marks’a göre, insanlar arasındaki eşitsizliğin, adaletsizliğin kaynağı özel mülkiyettir. Özel mülkiyet ortadan kaldırıldığında eşitsizlik de ortadan kalkar. Onun için üretim araçları devletleştirilmelidir.
Marks’a göre, üreten işçiler olduğuna göre, yöneten de işçiler olmalıdır.
Marks’ın bu görüşlerini toplumsal yaşama uygulayan V. Lenin olmuştur. Tarihte ilk defa sol ihtilali gerçekleştiren Lenin’e göre, zenginler iktidarı kendiliğinden vermezler. Onun için de iktidar, zor kullanılarak ele geçirilmelidir. Lenin bunu yapmış, iktidarı zor kullanarak ele geçirmiştir. Lenin’in yaptığı bu ihtilale, Proleterya Diktatörlüğü denir.
Alman düşünür Karl Kautsky, iktidara zorla gelme konusunda Lenin’den ayrılır. Kautsky, şiddeti reddederek seçimle iktidara gelip, seçimle iktidardan uzaklaşmayı savunur. Bu anlayışa Sosyal Demokrasi denir. (Sosyal demokrasiyi bir başka yazımda detaylı olarak anlatmıştım)
Bu tarihçeye baktıktan sonra, günümüzün sol anlayışını ele alalım. Günümüzde sol, sosyal demokratlar sadece gelişmiş, bilinç düzeyi yüksek olan toplumlarda yaşama şansı buluyor.
Günümüzdeki sol anlayış da diktatörlük diye bir hedef kalmamıştır. Tam tersine, insanın bütün haklarıyla en gelişmiş demokrasi ve refah ortamını yaratmayı amaç edinmiştir.
Günümüzdeki solun evrensel ilkelerini şöyle sıralayabiliriz;
Daha çok insan hakkı
Daha çok demokrasi
Daha güzel bir yaşam
Günümüzde sol, bilimselliktir, emektir, adalettir, insan haklarıdır, çevrecidir, eşitlikçidir, antiemperyalisttir, anti faşisttir, katılımcıdır, diz çökmeyi değil onurlu yaşamayı savunur.
Günümüzde sol, karanlığı aydınlığa çevirmektir. Irk, din, dil gözetmeden insanların kardeşliğini savunur.
Paylaşımcıdır.
Yeryüzünün hem vicdanı hem adaletidir.
Özgür ortamın yaratılmasıdır. Farklılıklara saygıdır. İnsanlar arasındaki farklılığı bir zaaf değil, zenginlik olarak görür.                                                                                                                                                          Sağ muhafazakardır geçmişi yaşatmak, muhafaza etmek yaşatmak ister.                                                           Sol geleceğe olan bitmeyen özlemdir. 
Sol, yaşamı sorgulamaktır.
Aşk ve devrimdir.
Sol, daha güzel, daha adil, daha yaşanılabilir bir dünya özlemidir.
Günümüzün dünyasında kazanılmış tüm insan haklarını inceleyin. Bunların kazanılmasında kimlerin alın teri, emeği, mücadelesi vardır, araştırın. Bu mücadeleyi veren insana insanca bir yaşamı, onurlu bir hayatı hedefleyen her mücadelenin önünde saygı duymak bizlere düşen bir insanlık görevidir.
İnsanı insan yapan bilgidir, bilinçtir, daha güzel, daha adil bir dünya özlemidir.
İnsana yakışan, insanın yaşaması gereken de böyle bir dünya değilmi?
Ramazan Çakır

Please publish modules in offcanvas position.