SİYASET VE EĞİTİM

20 Şubat 2014, 09:26

 New York Times'ın Türkiye temsilcisi Stephen Kinzer anılarında şöyle diyor: “Türkiye, sanat, edebiyat ve bilim alanlarında çok nitelikli insanlar yetiştiriyor. Onlar, uluslar arası başarılara imza atıyorlar ama toplumun en yeteneksiz, en kalitesiz insanları siyasetle uğraşıyor.” Stephen Kinzer'e göre, Türkiye'nin sorunu politikadaki insan malzemesi. Nedense ülkemizde siyasete kalite getirecek nitelikte politikacılar yetişmiyor. Çok partili dönemli birlikte geçmiş demokrasi tarihimize baktığımız da yazar haksız da sayılmaz. Temel hak ve özgürlüklere saygı gösteren demokrasi geçmişimiz yok. Sorun, değişik nedenlerden kaynaklanır. Bunlardan en önemlisi siyasette eğitim sorunu. Her konuda olduğu gibi nitelikli insanın, nitelikli politikacının oluşumunu sağlayan iklim de eğitimdir.            Eğitimin toplumların hayatın da ne kadar önemli olduğunu gösteren en iyi örnek II. Dünya Savaşı'ndan sonraki gelişmelerdir. Eğitilmiş insan gücüne sahip olan toplumlar, her türlü değeri kısa zamanda yeniden üretmişlerdir. Ülkelerin gelişmelerinde en önemli zenginlik, nitelikli insan gücüdür. Bunun kanıtı da Almanya’dır. Almanya, II. Dünya Savaşı'nda tüm zenginliğini kaybetmiş, savaş ülke de taş üstünde taş bırakmamıştır. Fakat kısa bir zamanda Almanya tekrar eski zenginliğine kavuşmuş, hatta Avrupa'nın en büyük gücü olmuştur. Eğitim, toplumun tüm alanlarında olduğu gibi siyaseti de geliştirip zenginleştiriyor. Eğitim, hem bireyin ve bu bireylerden oluşan toplumun zenginlik kaynağı. Dünyada hiçbir zenginlik petrol, elmas, beşeri sermayeden daha nitelikli olamıyor. Eğitimli insan, tüm zenginlikleri de beraberinde getiriyor. Hayatı daha iyi anlamanın yolu da eğitimden geçiyor. Eğitim, siyasette bağımsız ve özgür düşünmenin yolunu açar. Eğitimin olmadığı yerde gelişme de olmuyor. Eğitim, bir yetiştirme işi olduğu için eğitimde daima yetiştiricilere ihtiyaç duyulur. Bilimsel eğitimin olmadığı yerde, kentleşme, endüstrileşme de oluşmuyor. İnsan haklarına dayalı demokrasi de gelişmiyor. Kalabalık kentlerin çevresini saran gecekondular da sadece kentleri köylüleştirmekten öte bir işlev de yapmıyor. Feodal yapının etkili olduğu bölgeler de bireyler, bilimsel eğitimden yoksun bırakılıyor. Onun için de temel hak ve özgürlüklerle birlikte demokrasi de, siyaset de gelişme olanağı bulamıyor. Çünkü feodal yaşantının egemen olduğu iklimlerde eleştirmeye, sorgulamaya, özgür ve bağımsız düşünmeye yer yoktur. Orada Biat Kültürü vardır. Eleştirme ve sorgulama insanın yanlışlarını, eksiklerini gösterir. Yanlışını ve eksiğini göremeyen insan da kendini geliştiremez. Onun için bilimin, siyasetin temelinde eleştiri vardır. Eleştiri olmadan bilim ve siyaset kendini geliştiremez. Otoriter yönetimler de yöneticiler yanlışlarının, eksiklerinin söylenmesinden hoşlanmadığı için eleştiriye izin vermezler. Demokrasi, farklılıklara saygı gösteren bir seçenekler rejimidir. Demokrasilerde kuralları insanlar koyar, yasaları insanlar yapar. Onun için demokrasi, ancak bilinçli bireylerin yaşatabildiği bir rejimdir. Bilinçli olmayan bireylerin bulunduğu toplumlarda demokrasinin yaşama şansı yoktur. Özgür bireylerin olmadığı feodal toplumlarda demokrasi yaşamaz, çünkü orada farklı düşüncelere saygı yoktur. Feodal yapı, hala toplumsal yaşantımızda varlığını sürdürüyor. Parti liderlerinin bugünkü olağanüstü yetkileri başka türlü nasıl açıklanabilir. Gelişmiş hiçbir demokrasi de bizde olduğu gibi parti liderlerinin sultası yoktur. Bu olağanüstü yetkiler, demokrasimizin önündeki tartışmasız bir engeldir. Ülkemizde nüfusumuzun %75'i 25 yaşın altında. Çok genç bir nüfusa sahibiz. Genç insan, sorunlu insandır. Evlenecek, iş kuracak, yeni mücadelelere başlayacaktır. Gençlerin olduğu yerde sorunlar bitmez. Onun için ülkemizde de sorunlar çok. Sorunlarımıza çözümler üretecek, geleceğimiz için projeler tasarlayacak nitelikli siyasetçilere ekmek su kadar ihtiyaç var. Fakat siyasetçilerin ve siyasi partilerin kendilerine göre hedefleri vardır. Onların hedefi, yaşam kaynaklarını geliştirmek, daha güçlü olmaktır. Eğer bir siyasi parti, gücünü eğitilmiş insanlardan alıyorsa, bilimsel eğitime önem verecektir. Fakat bir siyasi parti, gücünü fakirlikten, cehaletten, ağalıktan, şıhlıktan, tarikatlardan alıyorsa, bu kitleleri destekler, onları yaşatmak için çaba gösterir. Ülkemizin siyasi haritası incelendiğinde partilerin hangi iklimden beslendiği ortaya çıkar. Her parti, tıpkı bir canlı organizma gibi yaşam kaynaklarını, beslendiği kitlelerini güçlendirmeye çalışır. Bugün partilerimizin yaptıkları da bundan başka bir şey değil. Neden böyle yapıyor diye sormak da anlamsızdır. Çağdaş demokrasinin mimarlarından Mostesquie, şöyle diyor: “Hiçbir güç, sınırsız değildir. İktidarlar, insan hak ve özgürlüklerin saygılı olmalıdır. Birey-devlet ilişkisinin boyun eğen-boyun eğdirten bir ilişki olmaması gerekir. İktidarlar, bireysel bilincin gelişmesine katkıda bulunmalı. İktidarlar, sınırsız güçlerle donatılmamalıdır” Mostesquie'ya göre, “Yargı tarafından denetlenmeyen iktidarlar, demokratik değil, diktatörlüktür.” Siyaset, sadece yöneticileri değil, toplumun bütününü kapsar, hepimizi ilgilendirir. Siyaset, yaşamın bütünlüğü içerisinde bazı insanlara sınırlar getirmesi, onların siyasetin dışında tutması, engeller koyması siyasetin de, demokrasinin de gelişmesini engeller. Siyaset, aynı zamanda toplumda çatışma durumunda olan grupları birbirleriyle uzlaştırmaktır. Toplumda barış iklimi oluşturmaktır. Siyaset, bir bilimdir. Bilimi de geliştirip zenginleştiren eğitimdir. Bugün ülkemizde siyaset gücünü eğitimde değil, halktan alıyor. Siyasi partiler ve siyasetçiler, halk istediği müddetçe varlıkları devam ettiriyorlar. Halkın istemediği siyasi partiler ve siyasetçiler, siyasetin dışına itiliyor. Ülkemizin gördüğü en bilge siyasetçi ve beyefendi bir insan olan Erdal İnönü halkın sempatisini ve güvenini kazanamamış onun için de iktidar olamamıştır. Sonunda konu geliyor halkın eğitimine dayanıyor. Öyle görünüyor ki halkı eğitmeden siyasete kalite getirmek de pek mümkün görünmüyor.

Ramazan Çakır

Please publish modules in offcanvas position.