KIRŞEHİR BASININDA YENİ DÖNEM
20 Ocak 2014, 20:33
Kırşehir basınında yeni bir dönem başlıyor.
Şehrimizdeki 11 yerel gazete, Basın İlan Kurumu ve Valiliğin istekleri doğrultusuna birleştiler. Artık 3 gazete var. Yeni Aşıkpaşa, Kırşehir Çiğdem ve Kırşehir Memleket.
1999’dan beri Kırşehir yerel gazetelerinde köşe yazarlığı yapıyorum. Hemen hemen bütün gazetelerde köşe yazarlığı yaptım. Gazeteler ve çalışanlarıyla yakın dostluklar kurdum.
Basının temel görevi, tarafsız, dürüst, doğru, ilkeli haber sunmak ve toplumu aydınlatmaktır.
Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir.
Halkın aydınlanması, toplumun doğru haber alması için çok önemli işlevleri vardır.
Her haber farklı özellikler taşır.
Gazeteciye, “Dünyada en çabuk bayatlayan şey nedir?” diye sormuşlar, o da, “haber” diye yanıt vermiş.
Bu yanıtın arkasında bir gerçek yatıyor. Güneş altında kalan Afyon Kaymağı gibi haber, çabucak bayatlar. Hepimiz bir gün önceki gazeteyi bayatladığı için okumaya değer görmeyiz. Nasıl bayat ekmek itibar görmezse, bayat haber de itibar görmez. Okuyucu daima yeni haberler ister. Haber, taze olmalı. Fırından yeni çıkmış ekmek gibi tazecik! Taze ekmeğin kokusu nasıl güzelse, taze haber de aynı şekilde güzeldir. Taze ekmek, nedense Ramazan günleri belki de aç olduğumuz için mis gibi kokar. Aç insan gibi, gerçek gazeteci de haberin kokusunu alır.
Ülkemizde gazeteciliğin yüz aklarından biri olan Ahmet Rasim, işte böyle bir gazeteciydi. Taze haberin kokusunu en iyi alan gazeteciydi. Nükte, yergi ve fıkralarıyla Türk Edebiyatı’nda önemli yeri olan Ahmet Rasim, gazeteciliğe başlamasını şöyle anlatır: “Yazarlığa başladığım ilk günlerde yazılarım yayınlanmıyordu. Bu duruma çok içerliyordum. Nedenini öğrenmek için gazeteye gittim. Karşımda dev yapılı bir insan duruyordu. Önce bunun bir pehlivan olduğunu düşündüm. Bu kişinin Ahmet Mithat Efendi olacağını hiç aklıma getirmemiştim.”
Çekingen bir tavırla: -Efendim, Ahmet Mithat Efendi’yi arıyorum, kendisi buradalar mı?
Dev cüsseli adam: -Ahmet Mithat benim. Ne istiyorsun? Deyince, Ahmet Rasim şaşırır, kekeler, kızarır, bozarır.
— Efendim, ben deniz yazar olmak istiyorum, sözleri ağzımdan dökülüverir.
Ahmet Mithat: -Sen kimsin? Der.
—Ben Ahmet Rasim efendim, yanıtını verir.
Ahmet Mithat Efendi, kendisine şu öğütte bulunur: “Seni bu halinle ancak dizgi evinde çalıştırabilirim. Daha yazar olabilmek için 40 fırın ekmeğe ihtiyacın var. Önce bir yabancı dil öğren. Yazdıklarını hemen beğenme, defalarca oku. Kültürünü arttır”
Ahmet Rasim, usta gazeteci Ahmet Mithat’ın bu öğütlerine sıkı sıkıya bağlı kalır.
Fransızcayı öğrenir. Sistemli, bilimsel çalışma biçimini gazetecilik ve edebiyat alanına ilk defa o getirir.
Ahmet Rasim’in meşhur “Taş Oda”sının alt yapısı işte bu günlerde oluşur. Anlatılanlara göre, Ahmet Rasim’in “Taş Oda”sının içi kitap doluymuş. Yazma isteği geldiği zaman bu odaya girer, 8–10 saat çalışırmış. Ancak yorulduğu, bıkıp usandığı zaman bu odadan çıkarmış. Ahmet Rasim, Türk gazeteciliğinin duayenlerinden biridir. Bir konuyu iyice anlamadan, etraflıca araştırıp incelemeden kaleme almadığını söyler.
Ahmet Rasim (1864–1932), Osmanlı’nın son döneminde, Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşamıştır.
Onun yaşadığı yıllarda, Avrupa’da okur-yazarlığın en düşük olduğu yer, Osmanlı İmparatorluğu idi. Aynı yıllarda Avrupa’nın tamamına yakını yaygın eğitim kurumlarına sahipti. Gazetecilik gelişmişti.
Osmanlı’da gazete, sadece İstanbul’da çıkarılıyordu. O da, sınırlıydı. Ancak, erkeklerin yüzde 11’i, kadınların yüzde 3’ü okuma-yazma biliyordu.
Ahmet Rasim, bir yandan sansüre uğruyor, sürekli Divan-ı Harp’e veriliyordu. Tüm bunlara rağmen yazmaya devam ediyordu. Anı, fıkra, makale, hikâye, şiir ve romanları ile toplumu aydınlatmaya çalışıyordu.
Gazetecilik tarihinde, Ahmet Rasim’in günlük fıkralarda çok özel bir yeri vardır.
Ahmet Rasim, yazılarında ünlü bakanlardan Hasan Rami’nin adını, H. Rami diye yazıyordu. Ahmet Cevdet Paşa, bir gün bunun nedenini sorar.
Ahmet Rasim, gülümseyerek şöyle der:
—A efendim, 10 parası yokken, iki yılda Karun kadar zengin olan bir bakana, harami denilmezse, başka kime denir?
Türk basınında bir Ahmet Rasim geleneği var. 40 yıl gazetecilik yapmış. Atatürk, onun milletvekili olmasını istemiş. Atatürk’ün isteği üzerine milletvekili olmuş, haksızlıkları, hırsızlıkları, yolsuzlukları eleştirmiş, gazete yazıları ile toplumu aydınlatmaya çalışmıştır. Dürüst bir insan olarak yaşamış, geride dürüstlüğünü bizlere miras bırakarak ölmüştür.
Bugün medya, Ahmet Rasim’in 100 yıl önce yaptığı gibi görevini yapıyor mu? Yalana ve iftiraya başvurmadan denetim görevini yerine getirebiliyor mu?
Kurumlarımızın tam yerli yerine oturmadığı ülkemizde, siyaset-medya ilişkisinin iyi izlenmesi gerekir.
Kamu ilanları ile desteklenen “çok sayıda besleme medya”, halkımızı gerçekten aydınlatabiliyor, dürüst ilkeli yayın yapabiliyor mu?
Bağımsız, özgür medya, parmakla gösterilecek kadar az.
Tüm kurumlarımız gibi, medya da, henüz tam anlamıyla bağımsız değil. Her nedense ülkemizde tüm kurumlar, siyasete bağımlı, maliye bağımlı, sigorta bağımlı, ticaret bağımlı bir türlü kurumlar bağımsızlığına kavuşamıyor. Bu eksiklerimizi gidermemiz lazım.
Gelişmiş ülkelerde, kurumlar bağımsızdır, siyasete bağımlı değildir. Onun için de önemli görevler yapar.
Bizde hiçbir kurum, ne maliye, ne sigorta bağımsız görev yapamıyor. Gazeteler de siyasete bağımlı.
Gazeteci, vicdanla cüzdan arasına sıkışmış kalmış. Burada tercih yapmak, oldukça zordur. Bunun için de basın, iktidarın sözcüsü oluyor. İktidarın sözcüsü olan bir basın da doğru haber veremez, halkı aydınlatamaz, gazetecilik işlevini yerine getiremez.
Gazeteci, sağlıklı, dürüst görev yapmak için bağımsız olmalıdır.
Her kurum denetlenmeli. Medya denetlenmeli. Bu denetimi yapacak güç, yine medyanın kendisi olmalıdır.
Medya, kendi kendini sorgulamalıdır.
Medyanın bağımsız yayın yapmasının arkasındaki en önemli güç okurlarıdır.
Basını, çıkarları için kullanan zübükler, her zaman olacaktır. Toplumda yolsuzluk, üçkâğıtçılık, kurnazlık ve her türlü sahtekârlıkla mücadele etmek, hepimize düşen insani ve ahlaki bir görevdir.
Bu sorumluluk, sadece belli kişilerin değil, hepimizindir.
Yeni oluşumda, yeni kurulan ortaklıklara, gazetelere, çalışanlarına başarılar dilerim.
Hepimiz Kırşehir için çalışıyoruz, Kırşehir’in yetiştirdiği evlatlarız.
Amaçlarımız aynı; bağımsız, tarafsız haber sunmaktır.
Elbette rekabet olacaktır.
Liberal ekonomini kurucusu Adam Smith, “Rekabet, ekonominin dinamosudur” der.
Rekabet, ölçülü olduğu zaman, gelişimin ve ilerlemenin kaynağıdır.
Elbette gazeteler arasında rekabet olacaktır. Ama bu rekabette, insani değerler içerisinde olmalıdır.
Gazetecilikte bu yeni dönem, Kırşehirlilere hayırlı, uğurlu olsun.
Tüm basın çalışanlarına sevgiler, saygılar ve mutluluklar dilerim…