BİR KAYISI AĞACI

5 Kasım 2012, 20:17

   Kırşehir’i en güzel anlatan şiirlerden bir tanesi de  A.kadir'in (Abdülkadir Meriç boyu–1917–1985)’’  BİR KAYISI AĞACI’’ isimli şiiridir.   A.Kadir(1946–1947) yıllarında Kırşehir’de sürgün hayatı yaşamış, Bir kayısı ağacını da bu yıllarda Kırşehir’de yazmıştır. A.Kadir harp okulu öğrencisiyken Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğu için okuldan atılmış 10 ay hapis yatmış daha sonrada Kırşehir'e sürgüne gönderilmiştir. Sürgün yıllarını nasıl geçirdi neler yaşadı bilmiyoruz.   Elimizdeki bilgiler de net değil.

A. Kadir hakkında bilgi veren emekli öğretmen Halit Kurutluoğlu, A. Kadir’in bir müddet babasıyla arkadaşlık ettiğini anlatı. Dinekbağı’nda oturan henüz yirmi dokuz yaşındaki yazarımız zaman zaman çarşıya iner, İş bankası’nın arkasında bulunan Göçmenler Kıraathanesi’nde otururmuş. Hani şu Celal Bayar’ın meşhur seçim nutuklarını attığı göçmenler kıraathanesi. Burada oturup çay içermiş. Kahvehane de oturanlar bu gence solcu diye selam vermezmiş, Rıza Kurutlu oğlu (Bıyıklı Rıza) şehrin köklü ailelerinden biri olduğu için çekinmeden bu delikanlının yanına gelir onunla sohbet edermiş.

A. Kadir her gün karakola gider imza atar daha sonrada  bu kıraathanede otururmuş o, sürekli sivil polisler tarafından takip edildiğinden ziyarete gelenler de tedirgin olurmuş. Öyle ya onlar da sabıkalı duruma düşebilirler. Gelenlerin de sivil polisler tarafından tanınmaması için A. Kadir sivil polisleri atlatarak ziyaretçileriyle zor şartlarda görüşürmüş.

Böyle zor şartlarda yaşayan ozanımız umudunu ve sevgisini hiç kaybetmemiş. Hayatı hep sevmiş. Onun için de edebiyatımıza önemli hizmetler yapmıştır.

Umutsuz insan, yaşamı da sevmez, verimli de olamaz.

A. Kadir onca olumsuzlukların içerisinde Kırşehir sevgisini “Bir Kayısı Ağacı” isimli şiirinde ölümsüzleştirmiş.

Nisan ayında Kırşehir’in yumuşak toprağında yürümüş, toprağa dokunmuş, toprağı koklamış, duygularını mısralara dökmüş.

Belki de Dinekbağı’nda yağmur sonrasının o muhteşem toprak kokusunu unutmamış. Yağmur sonrası toprağın bu kokusu her yerde yoktur. Kırşehir’de yağmur sonrası kırlara çıkarsanız toprağın ne kadar yumuşak, ne kadar güzel koktuğunu siz de görürsünüz. Toprak, insanın vatanı, doğa ise gerçek dostudur. Doğayla karşı karşıya kaldığımızda insan, bir dostla karşılaşmış gibi içinde sıcak bir duygu belirir, toprak bizim gerçek vatanımızdır. Onunla başbaşa kaldığımız da, doğanın bir parçası olduğumuzu anlarız.

A. Kadir’in şiirinden anladığımıza göre, bu duyguları şairimiz yaşamış, kayısıyı çok severmiş, kendisini bakın dizelerinde nasıl dile getirmiş.

“En güzel ay, Nisan ayı,

Toprak yumuşak yumuşak,

En güzel ay, Nisan ayı,

Yağmur yağdı, çiçek açtı,

Bir hoş oldu içerim,

En güzel ay, Nisan ayı,

Kavaklar uzakta upuzun,

Bir sağa, bir sola,

Başı döner kavakların,

Ben bir kayısı ağacı,

Başımda çiçeklerim”

Bugünlere Nisan ayına girdik. A. Kadir’in bu duygularını yaşadığı aya.

Aslında sanatçılar da çevresindeki insanlarla aynı koşullar da yaşarlar.

Fakat sanatçıları farklı kılan da bizim görmediklerimizi görmeleri, duyamadıklarımızı duymaları, dile getiremediklerimizi dile getirmeleridir.

İşte bu özellikleri de onları sanatçı yapar.

Edebi eserleri okuduğumuzda orada kendimizi görürüz, anlatılanlar bizim yaşadığımız duygulardır.

Sanat eserlerinin anlattığı da insandan başka bir şey değildir. Bir eser, insanı, insanın doğasını, hayat mücadelesini ne kadar güzel anlatıyorsa, sanat değeri de o derece yüksektir.

Orada anlatılan sadece insandır.

Sanatçı için sözcükler, işlenmeyi bekleyen bir mücevher gibidir. Sanatçının kullandığı her sözcük, ruhumuzda farklı duygular uyandırır, bizlere yeni tatlar,yeni lezzetler sunar.

Onun için de sanat eseri insana haz ve heyecan verir. Sanat eserinde insan kendisini bulur.

Sanatçılar da bu duyguyu bir defa yaşarlar, istese de aynı duyguyu ikinci defa yaşayamazlar. Onun için de bir eserin ikinci defa yazılması olanaksızdır.

Bir duygu bir an yaşanır. Sanat eseri de işte o anın ölümsüzleştirilmesidir.

Al. Kadir, “Bir Kayısı Ağacı”nı yazarken o duyguları yaşamış, 1947 yılına da tanıklık etmiştir.

“Çarşıda dört döner İbrahim,

Dedim ekmek parası,

Zeytin parası,

Gaz parası.”

O gün de gaz parası ne büyük sorunmuş. Bugün doğalgaz parası diyoruz ama 65 yıl önce de dertlerimiz aynıymış. Temel sorun gaz parasıymış.

Gaz da o gün de dışa bağımlıymışız, bugün de. Değişen bir şey yok.                                                                 Yıllar geçmiş, koşullar aynı kalmış.

“Haziran gelecek,

Güneş yakacaktır tepemi,

Kayısıların balla, şekerle dolacaktır.

Ben bir kayısı ağacıyım,

Haziran gelecek,

Avuç içi kadar kayısılarım,

Ahmet’in ekmeğine katık olacak.”

Ne günler yaşamışız.

Anneler çocuklarına kayısıdan dürümler yaparmış.

Ekmeğin katığı kayısıymış.

Bu dizeleri okuyunca o günün koşulları canlanıyor insanın gözünde.

Bugün çocuklara kayısı dürümü versek, çok garip karşılanır.                                                                         İşte o günlerden gelmişiz.

Sanat eserleri çağına tanıklık ediyor.

Yaşadığı çağın koşullarını sanat esrleri apaçık ortaya koyarlar. Haksızlıkları, yolsuzlukları ve bitmeyen umutları anlatır. Umut insanın içinde hep vardır.

A. Kadir, sürgün bitiminde İstanbul’a gider. Hayyam’ın o eşsiz rubailerini Türkçeye kazandırır. Tevfik Fikret’in şiirlerini günümüzün Türkçesine çevirir.

Tevfik Fikret’i en iyi anlayan, en güzel yorumlayan sanatçılardan biri olmuştur.

A. Kadir, Fikret’in sanat anlayışı ve kişiliği için şunları söylüyor:

“Fikret, ana çizgileriyle iyimserdir. Bütün isyan ve kederlerinin arkasından bir de bakarsınız gülümser tatlı tatlı.

İnsanca yaşamayı özler.

Cennet gibi bir dünya hayal eder.

İnsanoğlunun bir gün şu yeryüzünü mutlaka yaşanır hale getireceğine inanır.

Toplumun acıları umutları, hasretleri, isyanları ile birlikte yaşamış bir şairdir Fikret.

İnsanlarla burun buruna, iç içe olmasına, toplumdan uzağa bir tepeye çekilmesine karşın orada yükseltir sesini, oradan haykırır zulme, haksızlıklara, dönekliklere, namussuzluklara.

Doğacak güneşi orada bekler. Aydınlığı oradan görür, sevinir şakır.

Oradan anlar yoksulluğunu halkın,”

Tevfik Fikret’i bu derece güzel, bu derece içten ancak A. Kadir anlatabilir. İşte bu büyük ozan, iki yılını şehrimizde geçirmiş, bu topraklarda gezmiş, bu kırların sesini dinlemiş.

“Bir Kayısı Ağacı” isimli şiirini de biz Kırşehirlilere bir armağan olarak bırakmış.

Ne güzel de yapmış.

Bir Kırşehirli olarak bu şiiri her okuyuşumda duygularınım. A. Kadir’i saygıyla anarım.

Bıraktığın bu güzel şiir için teşekkürler büyük ozan.

Ruhun şad olsun.

Ramazan Bozkır

Please publish modules in offcanvas position.