NEFRET KÜLTÜRÜ

6 Şubat 2013 Çarşamba, 14:41 · tarihinde Ramazan Çakir tarafından eklendi

“Her şey sende gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın

Kanatların çırpındığı kadar hafif.

Kalbinin attığı kadar canlısın

Sevdiklerin kadar iyisin

Nefret ettiklerin kadar kötü.

Gülebildiğin kadar mutlusun

Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin

Sevdiğin kadar sevileceksin.

Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

Kuşlar ötebildiği kadar sevimli

Çiçek sulandığı kadar güzel

Bebek ağladığı kadar bebektir

Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

Sevdiğin kadar sevilirsin

İşte budur hayat!..''

                                                                           CAN YÜCEL

Şairimizin bu güzel şiirinin tamamını yerimiz sınırlı olduğ için alamadık. Onun için merhum şairimizden özür dileriz.

Can Yücel, toplumun duygularının, bireyin kişiliğinin oluşumunu bu dizelerinde ne güzel anlatmış. Ana-baba çocuklarına ne verirse, onun karşılığını alırlar. Sevgi sevgiyi, nefret nefreti doğurur.

Gelecek nesillerimiz için asıl tehlike, çocuklarımızın nefret kültürüyle beslenmesidir. Sivas, Maraş ve Çorum olayları nefret kültürünün ne derece ürkütücü boyutlara ulaşabileceğini gösteriyor.

Sosyolog Nilüfer Göle’ye göre, nefret kültürüyle ilgili suçlar, ceza hukukumuza vakit geçirmeden girmeli!

Hiç kimsenin gelecek nesillerimizin kalplerini nefret kültürüyle doldurmasına izin vermemeliyiz.

Nefret, nefreti doğurur.

 Sevgi sevgiyi doğurur. Bizler, farklı etnik gruplar olarak yüzyıllardır bu topraklar üzerinde yaşıyoruz. Gelecekte de birlikte yaşayacağız.

Anadolu toprakları, farklı kültürlerin kaynaştığı huzur ve mutluluk içinde yaşadığı topraklardır.

Farklı kültürler, bu topraklar üzerinde kaynaşmış, günümüz kültürünü oluşturmuştur. Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Lazlar, Çerkezler, Gürcüler, Boşnaklar, Abazalar v.b. etnik gruplar yüzyıllardır bu topraklarda yaşıyorlar.                                    Kültürümüzün oluşumun da hepsinin ayrı katkıları var. Bu topraklar hepimizin öz vatanıdır. Aksini iddia edenler, bizleri birbirimize düşman edenler yanlış yapıyorlar. Alt kültür üst kültür sosyolojinin bir tanımıdır.

Unutmayın, farklılık, zayıflık değil, zenginliktir.

Eğlencelerimiz, yemeklerimiz birbiriyle kaynaşmış, çocuklarımız birbiriyle evlenmiş, iç içe girmişiz, kaynaşmışız.

Et ve tırnak gibi olmuşuz.

Yüzyıllardır, bu topraklar üzerinde dostça, kardeşçe yaşamışız.

Kin ve nefretin olduğu yerlerde dostluk, arkadaşlık, huzur ve mutluluk olamaz.

Hoşgörünün, huzurun olmadığı yerlerde, sağlıklı tartışmalar da olmaz.

Tartışmaların, sorgulamaların olmadığı yerlerde akılcı, sağlıklı kararlar da alınamaz.

Tüm sorunlar, tartışarak insanların eğilimleri, istekleri, arzuları belirlenerek çözülür.

Tartışılmadan, sorgulamadan bir düşüncenin doğruluğu, yanlışlığı da anlaşılmaz.

Bugün doğru sandığımız pek çok düşüncenin, sorgulanmadığı, akıl yargıcının sınavından geçmediği zaman doğruluğu da anlaşılmaz.

Doğru sandığımız değerler, belki de akıl yargıcının önünde sınıfta kalır.

Bugün Türkiye’de farklı görüşler, farklı istekler var.

Bu farklılıklar, gelişimin sancılarıdır.

Aslolan bireyin huzuru ve mutluluğudur.

Devlet de bireyin huzuru ve mutluluğu için kurulmuştur.

Kim ne derse desin,  ne söylerse söylesin hiçbir düşünce, öfke ve nefret kültürü kadar, tehlikeli değildir.

Öfke ve nefret, hem bu duyguyu taşıyan bireylere hem de topluma acılar ve yıkımlar getirir.

Bunun doğuracağı sonuçları birlikte yaşarız.

Auguste Comte, ihtilal sonrası Fransa’sından kardeşin kardeşe düşman olduğunu görmüş, birbirlerine karşı kin ve nefret duyan insanların birlikte, berberce ve kardeşçe yaşamaları için sosyoloji bilimini kurmuştur.

Auguste Comte, sosyoloji kelimesini de bakın nasıl türetmiştir:

Latince – socius: toplum

Latince – socialis: toplum sever

Yunanca – hepomai: ardından gitmek

Sanskritçe – sakha: arkadaş toplum bilimi olan sosyoloji, insanların, dostluğu, arkadaşlığı ve kardeşliği anlamına gelir.

İnsanlar, birbirleriyle dost ve arkadaş olmak zorundadır.

Birbirlerine düşman olan insanlar, ne verimli olabilirler ne de huzurlu.

İnsanoğlu birlikte yaşamak zorundadır. Tek başına insan, varlığını bile devam ettiremez.

Bugün insanoğlunun sahip olduğu tüm kültürel değerler birlikte yaşamanın ürünüdür.

Birlikte yaşamak insana kendi iradesi dışında ona verilmiştir.

İnsanlar, birlikte ve barış içinde yaşamak zorundadır.

Nefret kültürünün yerini de dostluk, sevgi ve saygı almalıdır.

Geleceğin huzurlu, mutlu toplumu için çocuklarımıza sevgiyi öğretmeliyiz.

Psikolog Erich Fromm’a göre; “Sevgi için bilgi ve çaba gerekir.

Sevgi, bir rastlantı ürünü değildir.

Sevgi için, çalışmak gerekir.

Yanıldığımız nokta, sevginin bir yetenek değil, nesne olduğunu sanmamızdır.

Bu önyargının kökleri de toplumsal yapıda gizlidir.

Çağdaş kültür, satın alma gücüne dayanır,

İnsanlarda da sevgi ve mutluluğu peşin ya da taksitle alınabileceğine inanırlar.

Kişileri çekici yapan unsurlar da o günün modasıdır.

Erkek, çekici olmak için hırslı ve saldırgan olmak zorundadır.

Kadınlar, sevilmeyi bir şans olarak görür, onlara göre, sevilen kadın, şanslı kadındır.

Fakat kadınların yanıldığı bir nokta, sevgi asla şans değildir.

Tıpkı yaşamın bir sanat olması gibi, sevgi de bir sanattır.

Eğer, sevgiyi öğrenmek istiyorsak müzik, resim, marangozluk, doktorluk ve mühendislik sanatı gibi sevmek sanatını da öğrenmek zorundayız.

Sevgi, çocuklarımıza öğretilmesi gereken bir sanattır.” (Sevme sanatı, sayfa 10–15)

Erich Fromm’un söylediği gibi, insanlar, paranın, gücün, prestijin, başarının sevgiden daha önemli olduğunu sanırlar.

Tüm enerjisini bu değerler için harcarlar.

Onlar için önemli olan kârlı işler yapmaktır.

Toplumun bireyden istediği kâr sağlamasıdır.

Sevgi de kâr sağlamadığı için gereksizdir.

Oysa bu büyük bir yanılgıdır.

Sevginin bize sağladığı değerlere gelince…

Sevgi, her şeyden önce insanın yüreğini umutla doldurur.

Hayatı boş, anlamsız olmaktan çıkarır.

İnsan olmanın yolu,  sevgiden geçer.

Sevgi, insanları ideolojilerin dar kalıplarından, bağnazlıktan kurtarır, hayatın güzelliğini bizlere gösterir.

Açlığı, umutsuzluğu yenmek için gerekli sonsuz enerjiyi sağlayan da sadece sevgidir.

Öfke ve nefret dolu hayatı da cehennemden cennete çevirecek olan sevgidir.

İnsan olmanın yolu da öfke ve nefretten değil, sevgiden geçer.

Sevgi, tüm insanca değerleri besleyen ulu bir pınardır.

Ramazan Çakır

Please publish modules in offcanvas position.