SİYASET

Türkiye’nin en önemli gazetecilerinden biri olan Fatih Altaylı’nın CNN’de Cüneyt Özdemir’in programında izlerken gazetecilerin siyasiler tarafından nasıl baskı altına alındığını hep birlikte gördük. 

Siyaset, toplumda en önemli gündem konusu. 15 gündür Adana’daydım, iller değişiyor fakat konular değişmiyor. 

Aynı ülkede, aynı sorunları yaşıyoruz. Nerde olursa olsun insanlarımız, siyaseti, siyaset konuşmayı pek seviyor. Seçimler de bunun tuzu biberi oldu. 

Bilinç sahibi olsun olmasın, herkesin bir siyasi görüşü var. Uğur Mumcu’nun tespiti ne kadar doğru değil mi?

“Türkiye’de insanlar bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyorlar.”

Bilgisi yok ama herkesin derinlemesine bir siyaset görüşü var. Görüşlerinin doğru olduğundan da gayet eminler. Bilgi sahibi olmayan insanların fikirlerinin bir temeli, bir tutarlılığı olabilir mi dersiniz?

Elbette olamaz. 

Televizyon haberlerinin büyük bölümünün siyaset olması, bir tesadüf değil. Toplum böyle istiyor, siyasi haber dinlemekten hoşlanıyor. 

Toplumda büyük çoğunluk böyle istediği için de televizyonlar, gazeteler siyasi haberlere öncelik veriyor. 

Siyaset, hem insanlara hem de kurumlara egemen. 

Hiç dikkat ettiniz mi Türkiye’de tüm kurumları yöneten ve denetleyen sadece siyasettir. 

Siyaset, ülkemizde belirleyici güçtür. 

Hepimiz siyasete bağımlıyız.

Maliye, sigorta, sağlık, gazeteler, televizyonlar, iş adamları, eğitim, polis, asker, yargı tüm kurumlar siyasete bağımlıdır. 

Siyasete karşı çıkmanın sonu da yıkımdır. Vergi cezası, sigorta cezası vb. bir neden bulup o işletmenin sonu geliyor. 

Batı demokrasilerinde olduğu gibi kurumlarımız bağımsız değiller. ABD Başkanı R. Nixson’ı sorgulayan, başkanlıktan istifa ettiren bağımsız kuruluşlar bizde yok. 

Bu hafta televizyonlarda izledik. İspanyol Prensesi, 8 saat vergi kaçakçılığından dolayı ifade verdi. 

İngiltere’de bir devlet kuruluşu olan BBC televizyonu bile bağımsız yayın yapıyor. Hükümet ona müdahale edemiyor.

Gelişmiş demokrasilerde bu duruma pek çok örnekler verebiliriz. 

Türkiye’de siyaset, mutlak güçtür. Her gelen iktidar da bu gücünü arttırarak devam ettiriyor. 

Halkımız gücü seviyor, güçlünün yanında olmaktan zevk alıyor. 

Siyaset biliminde gücün kötü, mutlak gücün mutlak kötü olduğunu bilmiyor. 

Gücü seven bir halkımız var. Güç, siyasilerin denetiminde olduğu için de siyaseti seviyoruz. 

Peki, siyaset nedir?Siyaset, Arapça bir sözcüktür. Arapçada seyisten (at terbiyecisi) geliyor. Türkçe karşılığı hakim olmak, hükmetmektir. 

Hakim olmak, hükmetmek psikolojik açıdan olumlu bir anlam ifade etmez. İnsanı mutlu kılan bir eser yapmak, bir şeyler üretmektir. Psikologlara göre, yaratıcılık kadar insanı mutlu eden, ruhu huzura kavuşturan bir başka olay yoktur. Onun için de ergenlik çağında her gencin, başarının hazzını yaşamasını isterler. 

Siyasetin Yunanca karşılığı politikadır. 

Politika, Yunanca poli (çok), tikus (çok seslilik) anlamına gelir. 

Politika sözcüğünü ilk kullanan Aristo’dur. Aristo, Politika isimli eserinde politikayı şöyle tanımlar:

Politika, yurttaşların toplumun sorunları hakkında görüş belirtmesidir. Bu anlamda politika sözcüğü ile daha iyi örtüşüyor. 

Aristo’ya göre, her yurttaşın toplumun sorunlarıyla ilgilenmesi ahlaki ve insani bir görevdir. Bu sorumluluktan hiç kimse kaçamaz. Politikayla ilgilenmek (içinde yaşadığı toplumun sorunlarıyla ilgilenmek), bir yurttaşlık sorunudur. 

Oysa biz de kamu çalışanlarının politikayla ilgilenmesi yasaktır. Onlar, sanki bu toplumun dışında yaşıyorlarmış gibi toplumun sorunları hakkında görüş belirtemezler. 

Bu anlamsız yasak, gelişmiş ülkelerde yok. 

Siyaset ve politika sözcüklerini aynı anlamda kullanıyoruz fakat anlamları arasındaki derin farklılıkları görüyorsunuz. Birisi hakim olmak, hükmetmek, diğeri ise çok sesliliktir. 

Siyaset felsefesinde siyasetin temel kavramları şunlardır:

Birey, meşruiyet, egemenlik, sivil toplum, devlet, iktidar, yönetim, hak, hukuk, yasa, bürokrasi vb. 

Siyasetin en önemli kavramı bireydir. Birey, toplumu oluşturan üyelerin her biridir. 

Bireyin siyasette bir anlam ifade edebilmesi için belirli bir bilgi ve kültür birikimine sahip olması gerekir. O bilince ulaşamamış olanlar siyasette belirleyici olamaz. Birey, özgür düşünen sorgulayan, oyunu zaman zaman değiştirebilendir. Sistemleri demokratik yapan toplumu oluşturan bireylerdir. Bireyler, demokrasilerin yapı taşlarıdır. Demokrasiyi tek tek bireyler inşa ederler. Kusursuz batı demokrasileri, uzun mücadeleler sonunda bu bireyler tarafından kurulmuştur ve yaşatılıyor. Bilinç sahibi bireyler olmadan da kusursuz demokrasiler ne kurulur ne de devam edebilir. 

Meşruiyet, yasalara uygun olarak özgür ve dürüst seçimlerle iktidara gelmektir. 

Siyaset felsefesinde meşruiyetin nesnel ölçütü, temel insan haklarına gösterilen saygıdır. Özgür seçimlerle de iktidara gelse temel insan haklarına saygı göstermeyen bir iktidar, meşru değildir. Meşruiyet kavramı ilk defa 1776 yılında Amerikan Özgürlük Bildirgesi’nin 3. Maddesinde açıkça belirtilmiştir.

1789 yılında Fransız Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 2. Maddesinde meşruiyet şöyle dile getirilir:

“Madde 2. Her siyasi toplumun ana amacı, hukuku taahhüt altındaki doğal insan haklarını korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik, baskıya karşı direnme hakkıdır.”

1948 yılında yayınlanan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3-4 maddelerinde insan haklarının hukuki bir rejimle korunması istenir. 

Meşruiyetin temel kriteri insanların insan olmaktan dolayı sahip olduğu vazgeçilmez, devredilmez temel haklarına saygıdır. 

Egemenlik iktidar olmaktan doğan gücü kullanmaktır, ilkel toplumlarda ortaklaşadır. Buna yaygın egemenlik denir. Toprağa yerleşmeyle birlikte egemenlik merkezi bir şekil almıştır. Her çağda toplumlar egemenlik konusunda değişik idealler benimsemiştir. Siyaset felsefesinde en geçerli görüş, Max Weber’in ortaya koyduğu egemenlik anlayışıdır. 

Weber, egemenlik tiplerini üçe ayırır:

1- Geleneksel Egemenlik: Yöneten ile yönetilen arasında ilişkilerin hukuk kurallarına göre değil, örf ve adetlerle belirlendiği yönetim şeklidir.

2- Karizmatik Egemenlik: Karizma, Yunanca Tanrı vergisi üstün nitelikler anlamına gelir. Liderin doğuştan getirdiği olağanüstü nitelikleri vardır. Bu egemenlikte lider, geleceği görebilir, her konuda doğru karar verir, onun söylediği söz yasadır. Ona kayıtsız şartsız uyulur.

3- Demokratik Egemenlik: Buna rasyonel ve hukuki egemenlik de denir. Gelişmiş toplumlarda görülür. Bu egemenliğin kaynağı, yazılı hukuk kurallarıdır. Yöneten ile yönetilen arasında ilişkileri belirleyen sadece hukuk kurallarıdır. Yöneticiler, hukukun vermediği bir yetkiyi kullanamaz. Siyaset, dinamik bir bilimdir. Sürekli gelişir, kendisini yeniler. İktidarı ve iktidarın oluşumunu inceler. Ülkelerde siyaseti belirleyen, geliştiren, yaşatan bireyler ve bireylerin talepleridir. Sorumluluk sahibi, cesur, düzgün davranışları olan, hileye, yalana başvurmayan kişilikli bireyler ancak demokrasiyi yaşatabilirler. Bireyler, yurttaş olmanın bilincinde değillerse görüşlerini açıklayacak, savunacak cesaretleri yoksa, kolayca etkileniyorsa, özgüvenden yoksunsa böyle toplumlarda ne siyaset ne de demokrasi gelişebilir. 

Ülkelerin zenginlik kaynağı beşeri sermayedir. Hiç bir sermaye altın, petrol vb. insandan daha değerli değildir. 

Siyasetin mimarları bireylerdir. 

Ramazan CAKIR

Please publish modules in offcanvas position.