Ahlen, 08.11.2009
Güven Kazanabilmek, Güven Verebilmek       
 
Hayatı bir cümle ile ifade etmek istesek ; bence güven duygusu ile yaşayabilmek derim.
İnsanlığın taa ilkel çağlardan itibaren kendilerini güvenlik altına alarak yaşamak istemeleri sanki bir içgüdüdür. İçgüdü hayvanlara mahsusus, ama insanların kendilerini güven altına almak istemeleri bir içgüdü gibi olmazsa olmazlardandır.
 
Güvenli olmayan insanların da kendilerini güvenlik çemberine almak istemeleri tabii olmaktan da öte daha da fazla ihtiyaç duyacakları kesindir, zira hırsızlık yapan biri kaçacak ki kendini güvene alabilsin, bir katil işinin bitirdikten sonra kaçacaktir ki yakalanmasın ve sorguya çekilmesin, devlet malını çalan, peşkeş çeken evrakları yok edecektir ki minarenin kılıfını hazırlayabilsin. Bu örnenekleri artırmak mümkündür.
 
İlkçağlarda yaşayan insanlar zamanlarının bilgisi dahilinde kendilerini mağara kovuklarında, birbirlerine sımsıkı sarılarak kendilerini güvene almaya çalışmışlar, hertürlü tehlikelerden korumak için uğraşı vermişlerdir. Gerek hemcinslerinden, gerekse yırtıcı hayvanlardan korunmak üzere, bilinmeyen ; en büyük tehlike hemcinslerinden mi, yoksa yabani hayvanlardan mı ? Zira günümüzdeki en büyük korunma, insanların insanlardan olan korkusu, yabani hayvanların neslini de biz insanlar yokediyoruz. Bu anlamda yabani hayvanlar terimini ben çok yanlış biliyorum. Kültürün, medeniyetin en yüksek düzeyde geliştiği yüzyılda kimi yabani olarak nitelemek gerekiyor, bilmiyorum.
 
Güven ve güvendirme olgusunu aileden başlayarak ele alalım. Aile, her insan için bir güven ortamıdır. Her ne kadar bazı bazı aile içi facialar yaşansa da aile bir güven ortamıdır.Sonuçta aileler bir bütün olarak bir toplumu, halkı, ulusu meydana getiriyor. Bu meyanda ailelerin o toplum içindeki güvenliği sözkonusu. Aynı şekilde kişilerin tek tek güvendirme, güvenilme ve güvensiz durumlarını ele alalım.
 
Basit olarak günlük yaşamımızdan kesitler alalım, aramızda gün olmasın ki konuşmayalaım, lafını etmeyelim ; filan kişi mi ? Yok yavv,yahu, ona güvenilmez, filan mı ? Ooo, ona güvenim tamdır. Tabi ki bütün bunlar insandan insana, akrabalık derecesine göre, veya birinin yalakalığını yapıyorsa güven duygusu bir çamurun şekilden şekile girdiği gibi güvenme-güvenilme de değişkenlik gösterecektir. Herşeye rağmen yine de toplumumuzda öyle insanlar mevcuttur ki hafif rüzgarda da kıpırdanmaz, kuvvetli rüzgar esse de kıpırdanmaz. Öyle dini bütün insanlar var ki yaptığı ibadetini de göremezsin, yaptığı hayır ve hasanetini de. Bu konularda profesyonellişmiş insanları hem TV ekranlarında sık sık görürüz, hem de çevremizde.Adam tanırım, övüne övüne, gurula gurula, kasıla kasıla onuncu kez hacca gittiğini duyurur çevresine. Burada hacca gittiğine karşı olduğum sonucu asla çıkarılmasın, ama islamın bir şartı daha var ; „Zekat vermek „ ondan hiç dem vurulmaz, oysa herkes gerektiği gibi zekatını verse yoksul kalmaz, ama cepten nakit parayı çıkarıp bir yoksulun cebine koymak pek kolay değil, belki adamın ciğeriyle beraber gider para.
 
Biri bana sormuştu camiye sık sık gelip gelmediğimi ; ben de ona sormuştum ne kadar zekat verdiğini. Cevabı zaten çoktan hazırdı, öyle şeylerin gizli yapılması gerektiğini bana hatırlattı. Oysa para verirken karşındakini incitmeden vermek gizliği gerektirir. Varsın herkes bilsin, bilsin ki vermeyenler de belki kendine bir ders çıkarır. Yani yarış sadece namaz kılmada mı ? Neden yardımlaşmada olmasın ki ? Gösteriş ve abartı olmamaksızı elbette ki….
 
Güvenlik yaşamın her alanında elzem olan bir olgudur hepimiz için. Güven, itimat ve emanet kelimeleri birbirinden ayrılmaz bir bütünlük arzeder. Birbirlerini tamamlar, hepsi bir arada olursa mutluluk da var demektir. Güven duygusunu verebilmek ne kadar zor ise güvenebilmek de o kadar zordur. Güvenilir bir insan olabilene ne mutlu……
 
Ne yazık ki dünyamızı güvensiz ortamada iten biz insanlarız, bilerek veya bilmeyerek, direk veya dolaylı olarak alkış da tutan biz insanlarız.
Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.