Ahlen, 05.02.2010
Doğamıza Hep Beraber Sahip Çıkalım
Doğa, doğallık – tabiat, tabiilik.
Doğa biz insanların güzellik aynasıdır. Bakmayın biz insanların süslenip püslenip kendimizi olduğumuzdan daha fazla güzelleşme uğraşılarımıza. İnsanın güzelliği doğasında olmalı veya doğasında olan güzelliğiyle kendini satmalı. Biz doğayla güzel güzel geçinerek yaşayabiliriz, daha da güzelleştirebiliriz ama doğanın dokusuna dokunamayız, her denememizde hüsrana uğrarız. ağaçlar.net web sayfasının en üst tarafında siteye giren herkesin ilk okuyabileceği çok hoş okşayıcı güzel bir cümlecik var : „ Siz onu hiç umursamazsanız, doğa sizi hiç umursamaz. „
Yediklerimiz
Giydiklerimiz
Gölgesini aradıklarımız
Yaktıklarımız
Saklanmak için aradıklarımız
Hem evlerin, hem de dünyamızın süsü
Daha nice nice faydalandıklarımız………………………………………..
Dünyamızın örtüsünden bahsediyorum. Birçok insanların bilinçsizce, hunharca yoketmek için ellerinden geleni yaptıkları başta ormanlarımız olmak üzere bütün bitkiler !
Cansız dediğimiz toprak bir hayattır. Herşey topraktan gelir ve toprağa gider toprak olur. Hatta sözgelimi söylenir „ Toprağı bol olsun, nasip eylesin „ gibi.
Doğa denince doğal olarak ağaçları ve yeşilliği düşünürüz. Herşeyimiz olan doğa ile yaşamasını öğrenmek, iyi geçinmek.
Bireyler olarak yapabileceğimiz çok şeyler var ancak kimler yoğun olarak doğaya zarar veriyor ? Ben hiç düşünmeden gelişmiş ülkeler derim, zira az gelişmiş ülkeler doğaya zarar berebilecek teknik gelişime sahip değiller.Bir anlamda şöyle de düşünebiliriz ; yüksek standartlarda yaşamanın bir bedeli olur, önce sanayi olarak gelişmiş olacaksın ve sunduğu imkanlardan da istifade edeceksin. Sanayinin gelişmesi aynı zamanda endüstriyel artıkların çok olması demektir.
Otuz yılını yaşadığım şu Almanya’nın değişim sürecini de yaşadım. Gözle görülür değişikliklerini yaşadığım bu ülkede sanayi artıklarını bizler görmüyoruz ama yaşıyor ve hissediyoruz. Zaten sanayi artıkları nereye gidiyor, nasıl yok ediliyor tamamını bilmiyoruz. Güzel olan uygulamaları aileler ve esnaflar olarak kanunen yapmakla mükellefiz. Dönüşümlü artıklar, çöpler vesaire. Evlerde çöplerimizi üç kategoride ayırmak zorundayız, biyolojik artıkların toplandığı çöp bidonları, kağıtların toplandığı çöp bidonları ve rest kalan çöp bidonları. Bunun haricinde camların atıldığı belediye kontenaları, metal artıklar ve kimyasal içerikli artıkların toplandığı kontenalar. Böylece artıklar yeniden kullanılır hale gelmiş oluyor, aynı zamanda bir sektör olarak karşımıza çıkmış oluyor.
Gerçekten güzel bir uygulama, genellikle insanlar da bu kurallara riayet ediyorlar. Rastgele sağa sola çöp atmanın büyük cezası var, bu nedenle azami dikkat gösteriliyor diyebilirim. Bu konular okullarda eğitim olarak uygulanarak öğretiliyor. Bu önemli bir husus, insanların uygulamada yoğun olarak iştirak etmeleri en önemli bir faktördür.
Bizdeki orman kanunu aslında etkin bir kanun ama kimler buna uyuyor ? Zaman zaman medyadan öğreniyoruz, ayrıcalıklı kesimin tabiatın en güzel görünümlü olduğu yerlere villarını yaptırdıklarını, nasıl o güzelim can ormanlara kıydıklarını. Oysa ülkemiz geniş topraklara sahip, ormanlık araziyi yerleşkelere açmak yerine orman olmayan arazilerde yerleşimin kurulması. Bu yönüyle Konya’mızı takdir etmemek haksızlık olur diye düşünüyorum. Öyle bir şehircilik planlaması yapmışlar ki batıdan iyi diyebilirim. Antalya’yı iyi tanıyorum, nasıl o güzelim birçok ormanlık alanının betonarmeye dönüştüğüne ben bile şahidim. Antalya’lılar daha iyisini bilir. İsatanbul, ülke nüfunun barındığı güzel ve tarihi şehir. Düşünün ne kadar ormanlık arazinin yok olduğunu. Sanki Ortaanadolu’da yerleşim mümkün değildi.
Karadenizli velilerimden gördüğüm ve duyduğum güzel bir alışkanlığı özellikle belirtmek isterim. Ağaca, yeşilliğe karşı olan hassaslıkları ve uygulamaları.
Evet, ağaçlar ağaçlar yine ağaçlar, dünyamızın akciğeri ağaçlar. Toplum olarak birşeyleri öğrenmek ve uygulamak zorundayız.
Mustafa Dumlu