Ahlen, 25.02.2010
Doğa Severler Üzerine
Klasik bir söylem, sözde herkes de seviyor, sözümona masa başında herkesten birkaç adım önde gidiyor. İşin ticari yönü ayrı bir konu.
Karşılıksız insanları sevebilmek güzel bir duygu, bu duyguyu yaşayabilmek ise bir meziyettir, meziyet sahibi insanlarsa hoş ve hoşgörülüdürler.
Ne yazık ki hoşgörü ve tolerans günümüzde aranır oldu, hatta bazan kendi kendime söylendiğim de çok olmuştur ; „ herhalde zaman gelecek, mum yakıp hoşgörü sahibi insanları aramaya çıkacağız elibirlik „
Bütün bu sözlerimin amacı, doğanın insanları doğallaştırdığıdır. Bana göre yanlış kullanılan bazı deyimler var :
Dağdan mı geldin ?
Ormandan kaçmış ….. veya gelmiş
Orman kanunu gibi ( Bildiğimiz meclisin yapmış olduğu orman kanunu kasdedilmiyor, o yasa gerekli, olmazsa olmazlardandır) . Benim kasdettiğim, ormanlarda zamanını geçiren insanların biraz yabani olarak nitelenmesi.
Eskiden eşkiyalar dağlarda gezerdi, eşkiya şimdi şehirlerde olup yaptılarını toplum olarak yaşıyoruz, zaten medya da şehir eşkiyası olarak sık sık haberler olarak verir.
Doğa ile başladım, eşkiya ile devam ediyor. Bütün bunların doğa ile ilgisi ne diye düşünülür elbette. Eşkiyalar, bilhassa kanunların ulaşamadığı dönemlerde dağları ve ormanları bir sığınak yeri olarak görür kullanırdı, doğa bilinciyle yaşayanlar ise bambaşka bir gözle doğayı görür, korur ve sever.
Köylüler ve ziraatçıların tabiat sevgisi kendiliğinden oluşan bir olgudur. Annenin gebeliğinden itibaren başlayan doğa sevgisi doğumla beraber devam eder. Ben kendi köyümüzden gördüğüm, yaşadığım ve bildiğim doğa sevgisi, iş aylarında küçük bebeler, çocuklar aileleriyle birlikte olurlar, bağda, bahçede, dağda tabii şartlarda büyürler. Böylelikle hem çocuklar bağışıklı olarak büyürler, hem de tabiat sevgisini yaşayarak içine sindirirler.
Doğa sevgisini masa başında yaşayanlar vardır ki bana göre birçoğu sunni olarak ve edebiyatlar parçalayarak kendilerini topluma satarlar. Yetmişli yılların sol görüşünü benimseyenler kendi aralarında teorik kavgalar yaparlardı. Birçok sol kesimin adeta bir sloganı haline gelen bir söylemleri benim çok hoşuma giderdi : „Madem bu kadar solu savunyorsun, işçiyi ve köylüyü temsil etmek için kavga yapıyorsun, o zaman git fabrilara, köylere, bizzat bu insanlarla birebir dialog kur, haşır neşir ol „
Doğa sevgisi Almanya’ya gelmemle ve hobi bahçeleri uğraşımımla bir başka ivme kazandı, zira hobi bahçecileri olarak diğer zirai kesimle ekmek parasını kazananlardan farklı yönlerimiz vardı. Daha doğrusu tamamen farklıydık. Bütün uğraşılarımız tabiatın hassas dengelerini gözönünde tutmak, zaten tüzükler de ona göre hazırlanmış.
Bu vesile ile ülkemizde hobi bahçeleri ile ilgilenen ve uğraşan derneklerle bilgi alışverişi yapabilmek amacı ile kontağa geçtim, yazılar yazdım, fotoğraflar gönderdim ve bir sonuç alamadım. Doğa ile uğraşan bazı insanlar bırak doğayı sevmeyi, sözümona okumuşluğuna rağmen daha insanları sevecek olgunluğa erişememiş. Zaten doğayı sevmeyen insanları da sevemez. Masa başında doğa ancak bu kadar sevilebilinir elbette. Daha insanlara hitap ederken ve yazarken içinin kabalığını ortaya koymaktan kendini alamıyor. Bizim köydeki hiç tahsili olmayan insanlar bana göre bu tür doğacılardan daha çok nazik, daha çok doğasever, daha çok toleranslıdır.
Birçok hobi bahçeleri derneklerine yazdım iletişime geçmek için, hemen hemen hepsi yazma, cevap vermeye bile gerek görmemiş olmalılar ki cevap bile vermediler.
Bütün bunları şuna benzetiyorum : Adamın sağlığında konuşmaz, ilgi göstermez ama öldüğünde herkesten fazla sever. Ben bu anlayışa sanal sevgi diyorum.
Ne mutlu ki sanal sevgiyle büyümeyenlere, ben de buna dahilim…..
Mustafa Dumlu