Ahlen, 25.08.2009
Akrabalıklar, Yakın Akrabalar ve Kardeşler Arasındaki Dargınlıklar
 
Hepimizin çevresinde, kardeşler arasında ve akrabalar arasında kırgınlıklar,dargınlıklar eksik değildir.
 
Çevremde, kendimizde ve duyduklarım kadarıyla şöyle veya böyle kırgınlıklar, hatta tamamen küsmelere kadar uzanan hoş olmayan, toplumun da onaylamadığı olumsuzlukları beraber yaşıyoruz.
 
Sebepleri ne olabilir, uzun olsa bir ömür, nihayetinde sınırlı.Değer mi aslında, değmez, bana sorulursa ben de bu yazdıklarımın tam ortasındayım.Bence bunlar, zaafımız, zayıflığımız diye düşünüyorum.
 
Az veya çok biz insanların zaafları vardır, gururumuz vardır, egoistliğimiz vardır, bazan ağzımızdan çıkan sözleri kulağımız duymaz, hep konuşmalarımızı kendimizi ön planda tutarak yaparız.Kendimizi kontrol altında tutmakta zorlanırız, sabır denen en güzel bir meziyeti kendimize maletmekte oldukça zorlanırız, hatta şöyle söyleyim ; bir insan ki şu uzun günlerde sabrederek oruç tutabiliyor, yemiyor, içmiyor, o kadar güzel nimetler gözünün önündeyken baktığı halde sabrederek yemiyor, içmiyor.Hiç değil bu insanlar bari diğer alanlarda gösterebilsin, örnek olabilsin.
 
„ Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır.“ diye bir güzel bir atasözümüz var ama ne derece uygulayabiliyoruz.Her insan kendini sorgulayabilir.Sabır edebilmekle sirke bala dönebilir, taş eriyebilir.
 
Gurur bir meziyettir ama beş kuruşluk meseleyi gurur yapanlar kazansa da kaybetse de sonunda mutlak ve mutlak hüsrana uğramaktan kurtulamayacaktır.Gerçi beş kuruşluk bir olayda gururunu çiğneyip sabır desen, çevre ve toplum bu sefer de „ şu adamda hiç gurur yokmuş „ der, ille de seni ateşin içine atacaktır.Veyahut da „korkak“ olarak nitelendirilirsin.Gurur duyabilceğimiz çok meziyetlerimiz de yok değil, yeterince mevcut.
 
Her insan sene de sayılı gün de olsa hiç değil bayram namazlarına, belki cumalara da gider.Sabır ile ilgili hocalar geçmişteki dini otoriterlerin yaşadıklarını anlatırlar vaizlerinde.Zaten günlük olarak da sırf sabırsızlıktan dolayı ölenler, öldürenler, yaralılar daha benzeri olumsuz örnekleri duyuyoruz, yaşıyoruz, bütün acı olaylara şahit oluyoruz.Veya tecavüz olaylarını düşünün, adam beş dakikalık keyfi için ölüm riskini göze alıyor, biliyor ki yediği nanenin arkasını arayacaklar, biliyor ki sonucunda gerçek, suyüzüne çıkacak, aydınlatılacak, ona rağmen geri kalmıyor.Manyak mı bu adam, hayır, deli mi, yine hayır, zaten öyle birisi olsa kaldırır kendini damdan aşağı atar veya cebindekini herkese dağıtır. Aklı sıra yediği nane duyulmadan mezara gidecek, belki kendi mezara gidecek de haberi yok.
 
Bütün bu yaşananların toplum içinde yaşanmasıyla bir aile ve yakın akrabalar arasında yaşanması elbette çok farklıdır.Az da olsa küs olan ana-babalar, kardeşler arası küslük ve dargınlıklar, dayı-yeğen-amca-hala-teyze diye sıralamak mümkün.
 
Ne olabilir sebepleri ? Geçimsizliğe neden olaylar o kadar mı ağır basıyor ? Nedir bu bitmez, tükenmez yarışmalar, iddialar ? Neden insan kendisiyle değil de başkalarıyla cihat yapar? Başkalarında gözü olan, kendi elindekiyle yetinmeyip başkalarının elindekine bakan , kendi hesabını yapacakkken başkalarının hesabını yapan insan zaten mutlu da olamaz.Gerçek fakir ve fukarayı, günlük aşını düşünmek zorunda olanları bütün bu anlatımların dışında tutmak üzere diyorum.
 
İki taraf ve her ikisi de haklı.Kimi dinlesen Nasrettin Hoca’nın diliyle : „ Sen haklısın, öbürü anlatınca sen de haklısın, sonunda kadı gerçeği söylemek zorunda kalır ve senin halına (haline) ne diyeyim, senin yüzüne (yüz lira) ne diyeyim der ve sonunda üçüncü kişiye de sen de haklısın. „ der.
 
Yalan ve nifak, tehlikeli bir tohum, ektiğin hemen hemen her toprakta meyvesini verir.O meyve yenmez, zira zarar verir, öldürebilir.Almanların çok güzel bir atasözü vardır : „ Wer einmal lügt, lügt immer.“ Kim ki bir kere yalan söylerse daima yalan söyler.
 
Mustafa Dumlu

Please publish modules in offcanvas position.