Konya-Ereğli, 1 Mayıs 2009
Altmış Sekiz Kuşağı ve Bir Mayıs 1977
Bir Mayıs 1977 derken,anarken 68 Kuşağını bir kenara bırakmak,ayırmak ,bence çok yanlıştır.Bir Mayısı yaşayanlar,68 Kuşağının meyveleridir.Ben de bu olayları birebir yaşayanlardan biriyim.
Biz,öğretmen okulları mezunlarına üniversite kapıları tam olarak açık değildi.Ancak bazı teknik yüksek okul ve ortaokul-lise öğretmenleri yetiştiren enstitülere devam edebiliyorduk.
1975 veya 1976 yılında çıkarılan bir kanunla üniversite kapıları biz öğretmenlere de aralandı ve ben de 1976 yılında sınavlara katılarak kısa adı ADMM,Ankara Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademesine kayıdımı yaptırdım,böylece aktif olarak o günün siyasi olaylarını birebir yaşadım.
Yazmak ve anlatmakla bitmez,kelimeler yaşadıklarımı ifade etmeye yetmez.Basit olarak yaşadıklarımı yazmaya çalışacağım.
Yirmi dört yaşımda iken Akademiye başladım,sınıfımızda yetmişin üzerinde öğrenci vardı ve ilk önceleri herkes birbirini tartarak nasıl bir siyasi olduğunu anlamaya çalışıyordu.Bir şekilde herkesin rengi belli oldu,bir gurup sağcı,aktif olanları azdı,bir gurup belirsiz,ki biz onları renksiz olarak adlandırmıştık ve bir gurup da benim de dahil olduğum solcu.Kullanmış olduğum tabirler o günün Türkçesi de diyebilirim.
Sol gurup kendi arasında çok değişik fraksiyonlara ayrılıyordu ve kendi arasında zaman zaman şiddete varan çatışmalara kadar olaylar yaşanıyordu.Hatta kendi köyümüzde bile benzeri fikir tartışmaları yaşadık.
Zannederim ki biz köyümüzde iyi bir intiba bırakabildik.Alkol alırdık ama kimseyi rahatsız etmezdik,köyümüzde en ufak yüz kızartıcı olaylara meydan vermezdik,çok okuyan bilinçli bir nesildik,okuduklarımızla tartışma veya kritik yapabilirdik,köyümüz kahvesinde oynanagelen bütün kağıt oyunlarını yasakladık ve çok çalışkandık.Yaşlılarımıza ve dul kadınlarımıza yardımcı olmayı kendimize bir görev sayardık.
O dönemde bizim köyümüzle Öğretmen Okulunun daha sıcak ilişkileri oldu,birçok olaylar da yaşandı.Esas olaylar Türkiye genelinde bütün üniversitelerde yaşandı.
Akademiye ilk başladığım 1976 ve 77 yılında Ankara-Altındağ’da sobasız bir evde Giresunlu bir arkadaşla beraber kalıyorduk.İsmini hatırlayamayacağım bu arkadaş ile iyi anlaşıyorduk.İstanbul Taksim’de kutlanancak 1 Mayıs için beraber gitmevi kararlaştırmıştık ve ona göre nasıl ve kimlerle gideceğimiz üzerine kara kara düşünüyorduk.Sanki içimize tasası düşmüştü olacakların.
Her nedense ben bir mayıs için İstanbul’a gidemedim,Ankara-Tandoğan’daki bir mayısa katıldım.Ankara olaysız geçti denebilir ama Giresunlu arkadaş eve geldiğinde kendinde değildi adeta.Olup bitenleri ve yaşadıklarını kendi de pek bilemiyordu.Sadece panzerlerin insanların üzerine sürüldüğünü ve rastgele ateş açıldığını anlatıyordu.
Yıllar sonra hep düşündüm ve kendi kendime sordum : Onca insanların,gençlerin ille de ölmesi mi gerekirdi,ölmek veya öldürmekle birşeyler mi değişti.Varsın insanlar düşünce ve fikirlerini özgürce söyleyebilsin,halk yargılasın yapılan eylemlerin doğru veya yanlışlığını.
O yıllarda bir mayısa katılmak veya değişik eylemlere katılmak hep rizikolu olmuştur.Oysa insanların devlete karşı yıkıcı faaliyetleri olmamıştır.Ölenle öldüren hep aynı ama ödürtenler ayrı,nasıl olur da bir insan diğer insanın hayatına kıyabilir.Kaybedecek fazla birşeyleri olmayan bu nitelikli insanların tamamı bu memleket için çok şeyler verebilirdi.
O insanlar-gençler ki kendini her yönüyle geliştirmiş,hayatın,okumanın,dünyanın ne olduğunu kavrayabilmiş,sonucunu bilerek hayatını yurdu-vatanı için feda etmişlerdir.
Mustafa Dumlu