Antalya, 20.10.2009
Bir Yarışmadır Gidiyor, Herşeyde Kendine Bir Hak Çıkarmak
 
Tüketime alışmış olan insanların üretkenlikleri paslanmış demir gibidir.
 
Bilinçsizce yapılan tüketim beraberinde yozlaşmayı da getirir.Çalışma ve iş hayatı beraberinde belli bir düzen ve nizamı hayatın disiplinini getirir, insana huzur verir.
 
Cihat kelimesinin birçok anlamı var, benim üzerinde durmak istediğim anlamı ; insanın kendisiyle olan cihatı.Yani insanlar başkalarıyla değil kendileriyle yarışmalı.
 
Biz ilkokula giderken öğretmenlerimiz birçok konuda bizleri yarıştırırdı.Yarışmayı kazanan öğrenci sevinirdi ama kaybedeni düşünen olmazdı, dolayısıyla kaybeden bir de bu şekilde kaybetmiş olurdu.Yarışma derken sadece eğitim alanında değil, yaşamın her alanını kastediyorum. Almanya’da ilk öğretmenliğe başladığım yıllarda Türkiye’deki bazı alışkanlıklarımı arardım, zamanla o bazı alışkanlıkların yanlış olduğunu öğrendim.
 
Burada öğrendiğim en önemli bir değer, sorumluluk duygusu, zarureti. Seni ; devletten önce, kurumlardan önce kendi sorumluluğun kontrol eder veya edecek. Bu meziyet çocuklara aileden itibaren okullarda verilir, kazandırılır ve nihayet yaşamın her biriminde, her alanında seninle beraber olur, arkadaş olursunuz, olmak zorundasınız, aksi halde adama bu sorumluluğun bedelini acı bir şekilde ödetirler.Düşünün bir kere ; bir anlık zevk, bir anlık sinir asabiyet nelere maloluyor. Günlük haberlerde acı örneklerini toplum olarak görüyoruz, yaşıyoruz , duyuyoruz ve arkasından da : „ Pişmanım „ diyor. Orada söylenecek tek bir söz vardır: „ Hassi……r „ Neye yarar senin pişmanlığın ki ? Kaba ama çok güzel bir atasözü vardır : „Baban bilmem neyi ne yaptıktan sonra bilmem kimin hayrını gör. „
 
Bir yarışmadır diye söze başlamıştım, biz birbirimizle yarışıyoruz, yanlış. Kimse kimseyle yarışamaz, üstelik yarışma insanları yorar, yıpratır. Bence insan kendi kendiyle yarışmalı.Bazan bu yarışmalar kaplumbağanın fille olan yarışmasına da dönüşebiliyor.  Üstelik bu yarış insana mutluktan huzurdan fazla hüsrana uğratıyor, egoizmi ve kapristliği beraberinde getiriyor.
 
Türkiye’de iken nasıldı bilmiyorum ama burada gerek kendi çocuklarımdan, gerekse okuttuğum çocuklardan öğrendiğim: Çocukları veya gençleri başkaları ile kıyaslamanın, mukayese etmenin çok yanlış olduğu. Çocuklar fena kızıyorlar ve ekliyorlar : „Ben filan değilim, Ahmet, Mehmet değilim ; ben benim „ Beni böyle kabul et, başkalarıyla değil.
 
Biz büyüklerin, ana ve babaların bu tutumu karşısında bu yarışa çocukları da dahil ediyoruz, arkasından binbir türlü sorun da beraberinde geliyor. Yok yere, bir hiç uğruna iddialaşmalar, karşılıklı kırılmalar, kavgaya ve ölüme kadar varan neticeler, meyvelerini acı olarak tadıyoruz……..
 
Bir atasözümüz ; erkekliğin dokuzundan biri karşı durmak, sekizi kaçmak. Benzeri bir Alman Atasözü : „ Der stärke gibt nach. „ yani güçlü olan bırakır, salar kendini , iddialaşmaz. Zaten kim demiş ki her kaçanın korkak olduğunu ?
 
Toplumun üst elit tabakasını pek bilmiyorum ama alt kesimde insanlarda bir yarışmadır gidiyor.Yok efendim onun evi var benim niye yok, onun bilmem nesi var ama benim yok.Bir insan herşeye sahip olamaz, olması da mümkün değil. Mümkün olabilcek bir şey varsa o da elindeki mevcut olan olanaklarını iyi değerlendirmesi.Bizden önceki nesillerin herşeyi mi vardı, hayır, mutsuzlar mıydı ? ……………..
Mustafa Dumlu
 

Please publish modules in offcanvas position.